‘Organize Olmuş Madde’ Safsatası

Ancak materyalizmin bu iddiası hiçbir kanıta dayanmamaktadır ve ayrıca mantıksal olarak da kabul edilemezdir. Maddenin, organize oldukça şuur kazandığını iddia etmek oldukça akıldışıdır. Ayrıca, bunu gösteren hiçbir kanıt yoktur. Canlılar dışındaki en iyi "organize olmuş madde"ler, günümüzün bilgisayarlarıdır. Ama bu bilgisayarların hiçbirinde bir "benlik şuuru" yoktur ve bunun sağlanabileceğine dair varsayımların boşuna olduğu da anlaşılmış bulunmaktadır. Bir bilgisayar, çok iyi bir programlama sayesinde çok başarılı işlemler yapabilir, ama bir "bilinç" sahibi olamaz. Bir bilgisayar ne kadar gelişmiş olursa olsun, sonuçta bir "hesap makinesi"dir.
Dahası, sözünü ettiğimiz bilgisayarlar, insan bilinci tarafından tasarlanmış, büyük bir bilgi ve teknoloji sayesinde üretilebilmiş araçlardır. İnsan bilincinin çok çok gerisinde olan bilgisayarların, maddenin kendi kendini rastlantılar sonucunda organize etmesiyle oluştuklarını iddia etmek son derece mantıksız ve akıl dışı iken bilgisayarlardan çok daha üstün ve kompleks olan insan bilincinin rastlantılar sonucunda oluştuğunu iddia etmek çok daha mantıksızdır.
Hiçbir rastlantısal olay, yüzmilyarlarca yıl verilse dahi, düşünme, zevk alma, karar verme, adalet, dürüstlük, merhamet, şefkat, sevgi gibi hislere sahip, heyecanlanmayı, özlemeyi, vefayı bilen bilinci, cansız maddeleri bir araya getirerek oluşturamaz. Hiçbir rastlantısal olay, akledemeyen, düşünemeyen bir varlığa sanat eserleri meydana getirebileceği, en zor matematik problemlerini çözebileceği, uzaya gidecek teknolojiyi üretebileceği, atomları inceleyerek çözebileceği bir bilinci kazandıramaz. Yüz milyarlarca yıl geçse ve bütün imkanlar verilse dahi bir maymun, Rembrandt gibi resim yapıp, Beethoven gibi besteler yapamaz, New York gibi bir şehri inşa edip Einstein gibi fiziğin kanunlarını çözemez.
Beynin İşlevlerini Aşan Bir Olgu

Bu nedenle, ruhu beynin bir fonksiyonu olarak kabul eden (yani ruhu maddeye "indirgemeye" çalışan) materyalist anlayış, insanın sırlarını çözdüğünü zannederken gerçekte büyük bir sırla karşı karşıya kalmıştır.
Beyin araştırmalarındaki gelişmeler, bazı materyalistleri de bilincin yapısı hakkında yeni yorumlar yapmaya itmiştir. Bunlardan biri Bristol Üniversitesi profesörlerinden Nöropsikolog ve Beyin Araştırmaları Bölüm Başkanı Richard L. Gregory'dir. Gregory bilinç konusunu açıklarken şunları söyler:
"Bilinç, zihnimizin en bildik ama en gizemli unsurudur. Bir yandan her birimiz için deneyim yaşayan, algıları ve duyumları idrak eden, acı çeken, fikir üreten ve bilinçli olarak plan yapan daha kesin bir şey var mıdır? Diğer yandan dünyada bilinç ne anlama gelebilir? Maddi bir dünyada maddi vücutlar böyle bir şeye nasıl sahip olabilirler? Bilim, görünüşte gizemli olan birçok şeyin sırrını ortaya çıkardı. Manyetizma, fotosentez, sindirim, hatta üreme gibi. Oysa bilinç bunlara kesinlikle benzemiyor."
Materyalist önkabullerle yola çıkan bazı bilim adamları ise, deliller karşısında önyargılarını terk etmeye karar vermişlerdir. Bunlardan biri, beyin konusundaki araştırmaları ile tanınan Beyin Cerrahı Wilder Penfield'dır. Penfield, yıllarca süren çalışmalardan sonra ruhun varlığının inkar edilemeyecek bir gerçek olduğu sonucuna varmıştır:
"… Aklı sadece beyin fonksiyonu olarak yıllarca açıklamaya çalıştıktan sonra, bir kişinin, varlığımızın iki önemli unsurdan meydana geldiğini savunan hipotezi benimsemesinin daha mantıklı olduğu sonucuna vardım... Aklı, beynin içindeki sinirsel işlemler bazında açıklamanın imkansız olacağı kesin olarak gözüktüğü için, varlığımızın iki önemli unsur (madde ve ruh) açısından açıklanması gerektiği savını seçmek zorunda kalıyorum."

Bilinç konusunda çağımızın en önde gelen otoritelerinden biri, Oxford Üniversitesi'nin Nobel ödüllü bilim adamı Roger Penrose'dur. Ünlü fizikçi Stephen Hawking'in de yakın çalışma arkadaşı olan Penrose, astronomi konusundaki uzun çalışmalarının ardından beynin yapısını ve bilinç konusunu araştırmaya başlamıştır. Penrose'un The Emperor's New Mind (İmparatorun Yeni Zihni) adlı kitabı, bu konudaki en önemli eserlerden biridir.
Roger Penrose, bu kitapta, materyalistlerin "bilinç üreten beyin" teorilerine karşı şunları yazar:
"Bazı nörofizyologlar da, özellikle beyindeki ağsı yapının bilincin 'yerini' -gerçekten böyle bir yer varsa- oluşturduğu görüşündeler. Ne de olsa ağsı yapı beynin genel uyanıklık durumundan sorumludur... Bilinçli olmak için ihtiyacımız olan sadece aktif bir ağsı yapı sistemi ise, kurbağalar, kertenkeleler ve morina balıkları bile bilinçli demektir!"
İnsanı bilinçli bir varlık kılan elbette bilinçsiz atomların yan yana dizilmeleri değildir. Düşünen, karar veren, konuşan, konuşulanları anlayan varlığın beynimizi ve vücudumuzu meydana getiren cansız atomlar olmadığı apaçıktır. Bilinç ve ona bağlı davranışların sadece maddenin bir işlevi olduğunu düşünenlere karşı Penrose şunları söylemektedir:
"Belirli bir kimseye onun insan kimliğini veren nedir? Bir dereceye kadar vücudunu meydana getiren atomlar mıdır? İnsan kimliği atomları meydana getiren elektron, proton ve diğer partiküllerin özgün seçimine mi bağlıdır? Bunun böyle olmadığını gösteren en azından iki neden vardır:
Birincisi, yaşayan herkesin bedenini meydana getiren materyalde aralıksız bir değişim vardır. Bu, her ne kadar doğumdan sonra yeni beyin hücreleri meydana gelmese de, bir kimsenin özellikle beyin hücreleri için de geçerlidir. Doğumdan beri her bir hücrenin ve vücudumuzu meydana getiren maddelerin hemen tamamı defalarca değiştirilmiştir.
İkinci neden, kuantum fiziğinden gelir... Eğer bir kimsenin beynindeki bir elektron, bir tuğladaki diğer bir elektronla değiştirilse idi, sistemin durumu bir önceki ile tamamen aynı olurdu, adeta ayırt edilemezdi. Aynı şey protonlar ve diğer bütün parçacıklar için de geçerlidir. Eğer bir kimsenin bedenindeki tüm madde bu evin tuğlalarındaki uygun parçacıklar ile değiştirilse idi, tam anlamı ile hiçbir şey fark etmezdi."
Penrose bir insanın bütün atomlarını tuğlanın atomları ile değiştirsek bile insanı bilinçli yapan özelliklerin tamamen aynı kalacağını açıkça ifade etmektedir. Ya da tam tersini düşünebiliriz. Eğer beynin atomlarının parçacıklarını tuğlanınkilerle değiştirirsek bu da elbette tuğlayı bilinçli yapmaz. Tuğla yine tuğla olarak kalır. İnsanı insan yapan özelliklerin maddenin bir özelliği olmadığı, onun dışında bir varlık olduğu çok açıktır.
Bilinç Mucizesi

Beynin sinirlerden, atomlardan oluşan maddesel yapısı, insanın hizmetine verilmiş üstün bir makinedir. Ancak insanın ruhuna ait olan ve insanı insan yapan özellikler beynin bu maddesel yapısının dışındadır. Beyin, bu özelliklerin ortaya çıkışında sadece bir aracı görevi görmektedir. Yani ruhun kendi dışındaki dünyayla bağlantısı, beyinde odaklanan algı merkezleri sayesinde gerçekleşmektedir.
Bilinç çalışmalarının önde gelen bilim adamı Eccles’ın bu konudaki yorumu şöyledir:

Bilinç, bir anda ortaya çıkmış, sadece insana özgü üstün bir özelliktir. Allah, bu özelliği insana akletmesi için vermiştir. İnsanın yapması gereken ise; alemleri yoktan vareden Yüce Allah’ı gerektiği gibi tanıyıp takdir etmek ve kendisine verilen sayısız nimete, her an şükretmektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder