4 Temmuz 2014 Cuma

KURAN'DA SAMİMİYET






İnsanı şeytanın kışkırtmalarından koruyan, onun saptırıcı vesveselerinden uzaklaştıran, Allah’a karşı samimiyetidir. Bir mümin, Allah’tan gücünün yettiği kadar korktuğu, O’na tüm kalbiyle yöneldiği ve Allah’ı hoşnut etmek için yaşadığı sürece, gerçek samimiyete ulaşmış olur. Gerçek samimiyet karşısında, bir insanın yaptığı hatalar, düştüğü yanılgılar önemsizdir.

Çünkü o her ne yaparsa yapsın, yine tüm samimiyetiyle Yüce Allah’a yönelecek, O’nu razı etmek için çabalamaya devam edecek ve yaptığı hatadan dolayı pişmanlık duyup bunu telafi etmeye uğraşacaktır. Bir mümin için önemli olan, hatasız olması değil, hatadan samimiyetle ders alması ve daima Allah’a yönelmesidir.

MÜMİNİN KİMLİĞİ: SAMİMİYET

“Allah’tan, geri çevrilmesi olmayan bir gün gelmeden evvel, Rabbinize icabet edin. O gün, sizin için ne sığınılacak bir yer var, ne sizin için inkar (etmeye bir imkan).” (Şuara Suresi, 47)

Samimiyet, insanın içiyle dışının bir olması, kalbinde hissettiklerini karşısındaki insana olduğu gibi yansıtması, alabildiğine dürüst, açık ve net olmasıdır. Kişinin gerçek düşüncelerini ve gerçek kimliğini hiç saklamadan, hiç hesap yapmadan, kendisini olduğundan farklı göstermeye çalışmadan açıkça ortaya koymasıdır. Samimiyetin önemli bir özelliği ise, kalpte yaşanmadığı takdirde hiçbir şekilde taklidinin yapılamamasıdır. Samimi insanın tüm tavırları doğal ve içinden geldiği şekildedir ve bu doğallık da insanlar üzerinde çok derin ve olumlu bir etki oluşturur. Samimi insanın bakışları, konuşması, üslubu, mimikleri çok doğal ve etkileyicidir.

DİN AHLAKINI YAŞAMAK SAMİMİYET GEREKTİRİR

Din ahlakını yaşamanın temel şartı samimiyet ve doğallıktır. Bir insanın İslam ahlakını yaşaması ve dolayısıyla gerçek mutluluk ve kurtuluşa ulaşması, ancak Allah’a, kendisine ve diğer insanlara karşı son derece samimi olmasıyla mümkün olabilir. Çünkü iman, ancak samimiyet zemini üzerine kurulabilir.

Ahiretteki sonsuz hayata karşılık dünyada geçirilen sürenin kısalığı, insanın kendisini kandırmasını değil, son derece açık bir şuurla ve dikkatle kulluk görevini yerine getirmesini gerektirir. Bu da, kişinin her an vicdanının sesini dinlemesi ve Kuran ahlakına uyması ile mümkündür. Samimi olarak iman eden bir insan için başka bir yol yoktur. İnsanın dünyada yaşadığı süre boyunca her geçen saniye ölüme ve hesap gününe biraz daha yaklaştığını, yaptığı her davranışın, aklından geçen her düşüncenin Allah’ın bilgisi dahilinde olduğunu ve bunlardan sorumlu tutulacağını düşünmesi, kendisi için en güzel ve kazançlı olan yoldur.

“Azab size gelip çatmadan evvel, Rabbinize yönelip-dönün ve O’na teslim olun. Sonra size yardım edilmez. Rabbinizden, size indirilenin en güzeline uyun; siz hiç şuurunda değilken, azab apansız size gelip çatmadan evvel.” (Zümer Suresi, 54-55)  

ALLAH’A KARŞI DAİMA SAMİMİ OLMAK

İnsanı şeytanın kışkırtmalarından koruyan, onun saptırıcı vesveselerinden uzaklaştıran, Allah’a karşı samimiyetidir. Bir mümin, Allah’tan gücünün yettiği kadar korktuğu, O’na tüm kalbi ile yöneldiği ve Allah’ı hoşnut etmek için yaşadığı sürece, gerçek samimiyete ulaşmış olur. Gerçek samimiyet karşısında bir insanın yaptığı hatalar, düştüğü yanılgılar önemsizdir. Çünkü o, her ne yaparsa yapsın, yine tüm samimiyeti ile Yüce Allah’a yönelecek, O’nu razı etmek için çabalamaya devam edecek ve yaptığı hatadan dolayı pişmanlık duyup bunu telafi etmeye uğraşacaktır. Bir mümin için önemli olan hatasız olması değil, hatadan samimiyetle ders alması ve daima Allah’a yönelmesidir.

Samimiyet aynı zamanda bir insanı, Allah için yaşama amacında kararlı kılan, onu güçlü ve istikrarlı hale getiren en önemli özelliklerdendir. Hiçbir şey samimi bir mümini gerçek amacından saptıramaz, din günü hesabını veremeyeceği bir şeye onu yanaştıramaz. Samimi bir mümin, daima vicdanına göre hareket eder, daima Kuran’a göre doğru olanı yapmaya çalışır.

Samimiyeti zedeleyecek olan şey, insanın, Allah’ın sürekli kendisini izlediğini ve ahiret günü mutlaka hesaba çekileceğini bilerek, bu önemli gerçeği unutması ve yalnızca insanların düşünce ve isteklerine göre hareket etmesidir. Tüm nimetleri Allah’ın kendisine sunmakta olduğu gerçeğinden gaflete düşmesi ve çevresindeki insanlardan medet ummasıdır. Müminin üzerine düşen, böyle bir gaflet anında mutlaka Allah’a sığınması, her şeyi yaratanın Yüce Allah  olduğunu hatırlaması ve mutlaka Kuran’a göre hareket etmesidir. Okumaya devam et →

SAMİMİYETİN GETİRDİĞİ NİMET

SAMİMİYETİN NİMETİ: İMANİ COŞKU

Samimi bir Müslümanı Allah yolunda harcadığı çaba için şevklendiren nedir?

Müminin gücü, hiç tükenmeyen heyecanı, coşkusu ve şevki nereden kaynak bulmaktadır?

MÜMİNLERİN TAKLİT EDİLEMEYEN ŞEVK VE COŞKUSU

Günümüzde din ahlakından uzak yaşayan insanlar, büyük menfaatler karşılığında dahi bir işi yerine getirme konusunda zorlanırlar. Alacakları karşılık veya görecekleri ceza, onlarda bir istek ve mecburiyet hissi uyandırsa da çaba sarf etmek ve rahatlarından ödün vermek nefislerine ağır gelir. Bu nedenle samimi müminlerin Allah yolunda harcadıkları tükenmeyen çabayı, bir işi yerine getirme konusundaki sorumluluklarını, yeri gelince tüm ihtiyaçlarından feragat etmelerindeki samimiyeti taklit dahi edememektedirler.

Peki inananların bu benzersiz çabası nereden kaynaklanmaktadır?

Mümini Allah’ın emirlerini yerine getirmek konusunda coşkuyla harekete geçiren, Allah yolunda harcadığı çabayı daimi kılan, Allah korkusu, kul olarak sorumluluklarını bilmesi ve Allah sevgisidir.

SAMİMİYET ALLAH KORKUSU İLE KAZANILIR

Allah korkusu, müminin imanını, şevkini, Allah’a olan sevgi ve saygısını coşkuyla artıran bir duygudur. Bu, kişiyi Allah’ın razı olmayacağı bir tavır içine girmekten sakındıran, nefsinin taşkınlıklarını, sınır tanımaz kötülüklerini dizginleyen, sürekli iyilik yönünde harekete geçiren bir korkudur. Samimi olarak yaşandığında kişiyi Allah’ın azabından uzaklaştırıp, Allah’ın rızasına, rahmetine ve cennetine yaklaştırır. Bundan dolayı da çok büyük bir manevi haz içerir. Mümini Allah’ın sınırlarını korumada, Allah’ın rızasını aramada son derece yüksek bir şuura, kararlılığa ve titizliğe iletir. Sonuçta müminin dünyadaki bu korkusu, onu kıyamet gününün korkusundan ve cehennemdeki ebedi korku ve dehşetten kurtaracaktır. Bir ayette şöyle buyrulmaktadır:

“… Artık bunların ecirleri Rableri Katındadır, onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır.” (Bakara Suresi, 274)

Müminler sonsuz merhamet sahibi olan Allah’ın ayette bildirilen rahmetine ve cennetine kavuşabilecekleri konusunda büyük bir umut taşırlar. İşte bu iki hissi, yani korkuyu ve umudu aynı anda yaşadıkları için hiçbir zaman gösterdikleri çabayı yeterli bulmaz, kendilerini hata ve eksikliklerden muaf görmezler. “… Rablerinden içleri saygı ile titrer, kötü hesaptan korkarlar.” (Rad Suresi, 21) ayetiyle de bildirildiği gibi, her an Allah’ın azabından sakınırlar. Allah’ın bildirdiği din ahlakına şevkle sarılır, büyük bir çaba harcarlar. Allah korkuları, onları, yılgınlığa ya da gevşekliğe kapılmaktan kesin olarak alıkoyar ve şevklerini sürekli olarak ayakta tutar. Allah’ın, iman edip salih amellerde bulunanları cennetle müjdelemiş olduğunu bilmek de onları harekete geçirir ve canlandırır.

Samimi imanın göstergesi, Allah rızasına karşı içli bir istek duymak ve gerektiğinde bu yolda fedakarlık göstermekten kaçınmamaktır. Mümin, Allah’ın rızasının yanında başka çıkarlar gözetmez. Allah’tan, rızasını, rahmetini ve cennetini umar.

AKIL, SAMİMİ MÜMİNLERDEDİR

Kuran’a göre, Allah’tan korkan ve samimiyetle Kuran’a uyan her insan akıllıdır. Ancak insanların bir kısmı böylesine büyük bir nimeti kolaylıkla elde etme imkanına sahip olduklarından habersizdirler. Aklın, insanların doğuştan kazandıkları zihinsel bir yetenek olduğunu sandıkları için, sahip olduklarının ötesinde bir kavrayış kazanabileceklerine ihtimal vermezler.

Kuran’da, aklın, insanlara çok üstün bir hayat tarzı, çok ileri bir kavrayış ve düşünme yeteneği sunan büyük bir nimet olduğundan bahsedilmiştir. Allah, aklı insanlara ancak samimi iman ile birlikte vermektedir. İnsanın bunun dışında ortaya koyabildiği tüm yetenekler, ancak zekası ile oluşabilmektedir. Belki ilk bakışta zeki bir insanın da akıllı bir kimse ile aynı özellikleri gösterebileceği düşünülebilir. Ancak gerçekte durum çok farklıdır. Akıl, Allah’ın insanlar için belirlediği ve uyulduğunda en mükemmel sonuçlara ulaştıran ve kişinin Kuran’a tabi olmasından ve Allah korkusunu yaşamasından kaynaklanan bir üstünlüktür. Allah  Kuran’ın bir ayetinde “Ey iman edenler, Allah’tan korkup-sakınırsanız, size doğruyu yanlıştan ayıran bir nur ve anlayış (furkan) verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allah büyük fazl sahibidir.” (Enfal Suresi, 29) sözleriyle, ancak Kendisi’nden korkup sakınanlara verdiği özel bir anlayış olduğunu bildirmektedir. Akıllı bir insan, karşılaştığı olaylarda pek çok insanın göremediği detayları görebilir, ince teşhisler yapabilir, olaylardan en doğru ve en hikmetli sonuçları çıkarabilir.  

İNSANIN KENDİNE KARŞI SAMİMİ OLMASI

İnsanları dünyada ve ahirette sıkıntıya sürükleyen konulardan biri, kendilerine karşı gerektiği gibi dürüst ve samimi olmamaları ve çeşitli bahanelerle kendilerini kandırmaya çalışmalarıdır. Başka bir şekilde ifade edecek olursak, vicdanlarının sesini gözardı ederek yaşamalarıdır.

Allah  Kuran’da insanların nefislerinde iki ayrı özellik bulunduğunu bildirmektedir. Bunlardan biri kötülüklerden sakındıran ve iyiliği emreden “vicdan”, diğeri ise kötülüğü emreden “fücur”dur. “Fücur” kelimesi; “günaha ve isyana girişmek, fasık olmak, yalan söylemek, baş kaldırmak, haktan yüz çevirmek, nizamı bozmak, ahlaki çöküntü, takvanın zıddı” anlamlarına gelir. Fücur kavramı, insan nefsinin olumsuz özelliklerinin tümünü kapsamaktadır. Allah Kuran’da, nefse fücuru, aynı zamanda ondan sakınmayı, yani vicdanı ilham ettiğini bildirmektedir:

“Nefse ve ona ‘bir düzen içinde biçim verene’, Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun). Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur. Ve onu (isyanla, günahla, bozulmalarla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır.” (Şems Suresi, 7-10)  

SAMİMİYETSİZLİK NASIL TEŞHİS EDİLİR?

Samimiyetsizlik niçin insanları fiziksel ve ruhsal olarak tahrip eder?
Müminler iman etmeyen insanların samimiyetsiz tavırlarını nasıl deşifre ederler?
Samimiyetsiz insanlar, bu kötü ahlak özelliklerini müminlerden neden gizleyemezler?
Samimiyet, Allah’a karşı dürüst olmaktır. Allah’ın “sinelerin özünde” olanı bilen olduğunu unutmayıp, hiçbir çıkar hesabı içinde olmadan, kendisini olduğundan farklı göstermeye çalışmadan, sadece Allah rızasını gözeterek hareket etmektir. Kalpte yaşanmadığı takdirde hiçbir şekilde taklit edilemeyen samimiyet, namaz kılmak oruç tutmak gibi taklit edilebilir mümin özelliklerinden oldukça farklı olarak sadece Allah korkusu olan müminlerin sahip olduğu önemli bir özelliktir. Bu yüzden ruh hali olarak, göründüğünden farklı bir niyet taşıyan samimiyetsiz insanlar, sahip oldukları bu durumu gizleyebilmek için ellerinden gelen herşeyi yapabilirler. Yaşam tarzları, tavırları ve konuşmalarıyla, yaptıkları işlerde müminlerin hayatını çok andıran bir yaşam da sürdürebilirler. Allah rızasına uygun olmayan bu niyetlerini uzun süre gizlice sürdürebildiklerini zannedebilirler. Çünkü onlara göre durumlarını insanlara haber veren bir delil yoktur. Ne var ki ortada elle tutulur bir delil olmasa da, samimiyetsiz kişilerin birçok noktada salih müminlerden farklı bir ruh hali içerisinde oldukları kolayca anlaşılabilir.

SAMİMİYETSİZLİK NASIL AÇIĞA ÇIKAR?

Samimiyetsiz tavır, Kuran ahlakının dışında bir yaşam çizildiğinde ortaya çıkar. Bu da kişileri Allah’ın rızasını değil, insanların rızasını gözeten dolayısıyla kayıpta olan bir yaşama sürükler. Kimi insanlar karşılarındaki kişileri etkilemek için yapmacık tavırlara başvururlar. Karşılarındaki kişinin en çok hangi tavırlardan, hangi düşüncelerden etkileneceğini düşünüyorlarsa, içlerinden gelmediği ya da o şekilde düşünmedikleri halde, karşı tarafı hoşnut edebilmek için o şekilde görünmeye çalışırlar. Her insanın birbirinden çok farklı karakter özelliklerine sahip olması nedeniyle de, herkesin yanında farklı bir kişiliğe bürünmeye, farklı tavırlar sergilemeye, farklı düşünceleri savunuyormuş gibi görünmeye çalışırlar. Oysa bu samimiyetsiz yaklaşım onları ikiyüzlü davranmaya yöneltir. Öte yandan içten gelmeyen bu yapmacık tavırlar, kişinin gerçek karakterini yansıtmadığı için karşı taraf üzerinde de beklenilen etkiyi oluşturmaz. Hatta tam tersine iticilik, soğukluk ve uzaklık meydana getirir. Bu kişinin gerçek kişiliğini gizlediğini ve her tavrının yapmacık olduğunu bilmek, karşısındaki kişi üzerinde bir tedirginlik ve güvensizlik oluşmasına neden olur.

Çok yardımsever izlenimi veren bir insan düşünelim. Bu kişi çevresi tarafından davranışlarıyla takdir toplayabilir. Elbette yoksulları koruyup gözetmesi, malını onlarla paylaşması, zor durumda olana yardım elini uzatması Kuran ahlakına uygun güzel davranışlardır. Ancak o kişi bunu “ne iyi adam” desinler mantığıyla yapıyorsa, Allah’ın rızasını değil kul rızasını gözetiyor demektir.  

SAMİMİYETSİZLİĞİN KARANLIK DÜNYASI

 kusu olan müminlerin sahip olduğu önemli bir özelliktir. Bu yüzden ruh hali olarak, olduğundan farklı bir niyet taşıyan samimiyetsiz insanlar, sahip oldukları bu durumu gizleyebilmek için ellerinden gelen herşeyi yapabilirler. Ancak bu çabaları boşunadır çünkü Allah gizlinin gizlisini bilendir.
Riyakar bir insan, din ahlakının yaşandığı ortamlarda ibadet ve hayır işlerini açık olarak yaparak Allah’ın rızasından çok insanların rızasını arar. Onların beğenisini, takdirini kazanmaya ve menfaat elde etmeye çalışır.

Oysa Allah Kuran’da ibadet ve hayırların, yalnızca Allah rızası için yapıldığında bir değer kazanacağını bildirmektedir. Bu önemli gerçek Kuran’da şöyle haber verilmiştir:

“İnfak ettiklerinin kendilerinden kabulünü engelleyen şey, Allah’ı ve elçisini tanımamaları, namaza ancak isteksizce gelmeleri ve hoşlarına gitmiyorken infak etmeleridir.” (Tevbe Suresi, 54)

Dünyada söyledikleri her şeyden sorumlu olduklarını ve ahirette bunlardan hesaba çekileceklerini unutarak sinsilik yapan, samimiyetsiz, riyakar insanlar, ahirette bu davranışlarını sürdürmeye güç bulamayacaklardır. Onlar buna yeltenseler dahi, Allah onların ikiyüzlü, samimiyetsiz, sahtekar tavırlarına imkan tanımayacak, onların ağızlarını mühürleyecek, kendilerini iradeleri dışında konuşturarak, onlar hakkındaki gerçekleri söylettirecektir Yüce Allah bu gerçeği şöyle bildirir:

“Bugün Biz onların ağızlarını mühürleriz; (günahtan ve sevaptan yana) kazandıklarını, elleri Bize söylemekte, ayakları (aleyhlerinde) şahitlik etmektedir.” (Yasin Suresi, 65)

Dünya hayatında samimiyetsiz insanların ikiyüzlü davranışları her zaman yüzlerine vurulmaz. Kimi zaman bu davranışları fark edilmez, kimi zaman da tahammül edilir. Ancak insan gaflete düşüp bu tavrını uzun süre devam ettirmiş dahi olsa bu kötü tavırdan samimi bir niyetle vazgeçmek çok kolaydır.

Allah’ın sınırlarına uymayanlar, ikiyüzlülüğü alışkanlık haline getirenler, davranışlarını değiştirmedikleri sürece ahirette bu tavırlarından dolayı büyük bir pişmanlık duyacaklardır. Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) de riyakarların kıyamet günü uğrayacakları sonu bir hadis-i şerifinde şöyle ifade etmiştir:

“Kim ibadetlerinde riyakarlık ederse, Allah onun riyakarlığının cezasını verir. Kim ibadetlerini gösteriş için halka işittirirse, Allah onun niyetini halka işittirir.”(İbn-i Mace)

Yapmacık tavır sergileyen kişiler, her ortamda kendilerine maksimum fayda sağlayabilmek için, olduklarından çok farklı bir görünüm sergilerler ve bu zor duruma tahammül ederler.

YAPMACIK TAVIR SERGİLEYEN KİŞİLERİN BELİRGİN ÖZELLİKLERİ ŞUNLARDIR: 
DEĞİŞKEN KARAKTER YAPISI SERGİLERLER

Samimiyetsiz, riyakar bir insan, Kuran’da tarif edilen sağlam karaktere sahip olmadığı için zaaflarına karşı koyamaz. Çeşitli olumsuz tavır ve davranışlara prensip olarak karşı olan kişiler dahi, önemli çıkarları söz konusu olduğunda prensiplerinden taviz verebilirler. Çünkü bu insanlar, Allah’tan korkmadıkları için iradelerini ayakta tutacak imani bir güce sahip değildirler. Bu nedenle de kendi menfaatleri söz konusu olduğunda, prensiplerinden ödün vermelerine hiçbir engel yoktur.

Kuran ahlakını yaşayan bir mümin için ise durum çok farklıdır. Dünyada var olan hiçbir sebep, onu Kuran ahlakını yaşamaktan ve bu konuda kararlı olmaktan alıkoyamaz. Bunun kaynağı ise Allah’a olan içten bağlılığı ve sahip olduğu güçlü Allah korkusudur. Allah’ın kendisini her an duyduğunu, gördüğünü ve sakladığı, gizlediği herşeyi Allah’ın bildiğini bilir, her an Allah’ın huzurunda olduğunu hissederek yaşar. Okumaya devam et →

SAMİMİYET HER ZAMAN KAZANÇ SAĞLAR

Cahiliye insanları başları sıkıştığında hemen yalana başvururlar. Bunu kendilerini kurtarmak için kolay bir yöntem olarak görürler. Oysa, dürüst olmamak ve yalancılık bir insanın sahip olduğu en azap ve sıkıntı verici yönlerden biridir. Herşeyden önce yalan söyleyen bir insan her an yalanının ortaya çıkmasının tedirginliğini yaşar ve bundan dolayı küçük düşecek diye korkar. Bunun dışında yalancılığın getirdiği vicdan sıkıntısı bu insanlarda huzursuz ve gerilimli bir hale neden olur. Herkesin birbirine yalan söylediği bir ortam ise, son derece samimiyetsiz ve riyakardır. Herkes birbirinin her söylediğinden şüphelenir. En basit konularda dahi birbirlerine güvenemezler. Yalanlar ve riya üzerine kurulu bir dostluğun ise samimi ve içten bir dostluk olamayacağı bellidir. Oysa dürüstlük Allah’tan korkan bir insan için çok önemlidir. Allah bir ayetinde iman edenlere dürüstlüğü şöyle emreder:

Ey iman edenler, Allah’tan sakının ve sözü doğru söyleyin. (Ahzab Suresi, 70)

Dürüstlük ve samimiyet ise müminlere çok güzel, güvenilir, huzur dolu bir hayat getirir. Örneğin hata yapan bir mümin bunu hiçbir zaman diğerlerinden gizlemez. Çünkü Allah’ın kendisini her an izlediğini ve işittiğini bilir ve O’na yönelerek tevbe eder. Müminlerin bilmesi gerekiyorsa bunu onlara da en doğru ve dürüst şekliyle anlatır. Müminlerin böyle bir dürüstlük karşısında samimiyetini istismar etmeyeceklerini bilir. Aksine yapılan hata ne olursa olsun müminler, o kişinin gösterdiği samimi ve tevazulu tavırdan dolayı son derece hoşnut olur ve o kişiye güven duyarlar. Çünkü samimi, gizlisi saklısı olmayan, esrarengiz bir hava sunmayan açık bir insan çok güvenilirdir ve o kişinin yanında herkes rahat eder. Böyle insanların birarada bulundukları bir toplum ise, çok büyük bir nimet ve güzelliktir. Onların ahirette alacakları karşılık ise çok daha güzel ve müjde doludur:

Allah dedi ki: “Bu, doğrulara, doğru söylemelerinin yarar sağladığı gündür. Onlar için, içinde ebedi kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler vardır. Allah onlardan razı oldu, onlar da O’ndan razı olmuşlardır. İşte büyük ‘kurtuluş ve mutluluk’ budur.” (Maide Suresi, 119)

SAMİMİ İMAN, İNSANI CENNETE YAKLAŞTIRAN YOLDUR

Kuran ahlakını yaşayan bir insan, insanların rızasını kazanmanın kişiye ne dünyada ne de ahirette bir fayda sağlamayacağını bilir. Bu nedenle iman sahipleri şirkten ve insanların rızasını kazanmaya yönelik tüm tavırlardan titizlikle sakınırlar. Bu da, onların samimi bir kalple iman ederek cenneti umut etmelerine vesile olur.

“İman edip salih amellerde bulunanlar ve ‘Rablerine kalbleri tatmin bulmuş olarak bağlananlar’, işte bunlar da cennetin halkıdırlar. Onda süresiz kalacaklardır.” (Hud Suresi, 23)

ALLAH SAMİMİ KULLARINI MÜJDELER

Samimiyet, iman edenlere hem dünya hem de ahiret hayatında sonsuz nimetlere ulaşmaları için verilen büyük bir kuvvettir. Büyük İslam alimi Bediüzzaman Said Nursi’nin de söylediği gibi, “mühim bir esas, en büyük kuvvet, en önemli dayanak noktası, en yüksek karakter ve en safi kulluk”tur. (Lemalar, s. 152)

Allah Kuran’da, Kendisi’nden korkup sakınanlar için ahirette en hayırlı karşılık olarak Allah’ın rızasının olduğunu müjdelemiştir ki, müminlerin dünya hayatlarındaki çabalarının asıl hedefi de budur.

Allah Kuran’daki birçok ayette, iman edip yaptığı amelleri Allah Katında bir yakınlaşmaya ve elçinin bağışlama dileklerine bir yol sayan samimiyet ve ihlas sahibi muttakileri, cennetine kavuşturacağını müjdelemiştir. Ayetlerde şöyle buyrulmaktadır:

“Cennet de, muttakiler için, uzakta değildir, (o gün) yakınlaştırılmıştır. Bu, size vadolunandır; (gönülden Allah’a) yönelip-dönen (İslam’ın hükümlerini) koruyan, görmediği halde Rahman’a karşı ‘içi titreyerek korku duyan’ ve ‘içten Allah’a yönelmiş’ bir kalb ile gelen içindir.” (Kaf Suresi, 31-33)

“Erkek olsun, kadın olsun inanmış olarak kim salih bir amelde bulunursa, onlar cennete girecek ve onlar, bir ‘çekirdeğin sırtındaki tomurcuk kadar’ bile haksızlığa uğramayacaklardır.” (Nisa Suresi, 124)

Allah sonsuz ahiret nimetlerinin yanı sıra, dünya hayatında da samimi müminlere çok güzel bir karşılık verir. Allah Kendisi’ne katıksızca yönelene yardım eder ve onu dosdoğru yola yöneltip iletir. Kuran’da şu şekilde bildirilir:

“… Şüphesiz Allah, dilediğini şaşırtıp-saptırır, Kendisine katıksızca yöneleni de dosdoğru yola yöneltip-iletir.” (Ra’d Suresi, 27)

Bir başka ayette de Allah’ın samimi iman edenlere olan desteği ve yardımı şöyle bildirilmiştir:

“Allah, rızasına uyanları bununla kurtuluş yollarına ulaştırır ve onları Kendi izniyle karanlıklardan nura çıkarır. Onları dosdoğru yola yöneltip-iletir.” (Maide Suresi, 16)

Rabbimiz samimi kullarına dünya hayatında da sayısız nimetler bahşeder. Onları inkar edenlerin kasvetli, sıkıntılı hayatlarından uzaklaştırır. Allah’ın Kuran’da, “Erkek olsun, kadın olsun, bir mü’min olarak kim salih bir amelde bulunursa, hiç şüphesiz Biz onu güzel bir hayatla yaşatırız ve onların karşılığını, yaptıklarının en güzeliyle muhakkak veririz.” (Nahl Suresi, 97) ayetiyle de bildirdiği gibi onları güzel bir hayat ile yaşatır.  



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder