Üzüntü Allah'ın Kuran ayetleri ile
yasakladığı bir tavır bozukluğudur. Allah'a iman eden, Allah'ın sonsuz güzel
ahlakını, sonsuz gücünü bilen bir insan için üzülecek hiçbir şey yoktur. Allah,
o kişinin kaderinde her ne yaratırsa yaratsın, bu, o kişi için olabilecek en
değerli, en hikmetli, en güzel ve en hayırlı olandır.
Allah sonsuz adaletlidir. Allah
kullarını çok sevendir. Allah mümin kulları için herşeyi ‘hayır’ olarak
yaratandır. Allah acıyı, sıkıntıyı, zorluğu da yaratır; ancak tüm bunları,
mümin kullarının çok daha güzel ahlaklı olabilmelerine ve ahirette çok daha
güzel bir karşılık alabilmelerine vesile olması için yaratır. Dolayısıyla
mümin, yokluk içinde de olsa, acı de çekse, hasta da olsa, yalnız da kalsa,
kendince herşeyden mahrum ve mağdur durumda da kalsa (Allah'ı tenzih ederiz,
Allah sonsuz adalet sahibidir), bunların hiçbirini bir üzüntü vesilesi olarak
görmez. Elbetteki tüm bu şartların; sıkıntı ve acının, zorlukları vardır. İnsan
maddi manevi pek çok açıdan gerçekten çok zorlandığı durumlarla karşılaşabilir.
Ama makbul olan, bu şartlarda dahi kişinin, Allah'ın sevgisinden emin olması,
Allah'ın rahmetini ummanın huzurunu, sevincini yaşamasıdır. Sıkıntılardan
dolayı ümitsizliğe kapılmaması (Allah'ı tenzih ederiz), acı ve
zorlukları ‘dünya hayatının ‘üzülünmesi gereken durumları’
olarak görmemesi’dir.
İnsanlara çok küçük yaşlarından
itibaren öğretilen bazı inançlar vardır. Bunlar genellikle toplumda hakim olan
anlayışın birer parçasıdır. Bir insanın nelerden korkması, nelere sevinmesi,
nelere küsmesi, nelere üzülmesi gerektiği gibi tüm bilgiler, bu yaşlarda
insanlara aşılanır. İnsanların, hoşlarına gitmeyen bir durumla karşılaştıklarında
hemen üzülmeye meyletmelerinin bir sebebi de, işte kendisine yıllar boyu
verilmiş olan bu telkinlerdir.
Nefsin insanı hüsrana, ümitsizliğe,
üzüntüye, çözümsüz ve çaresiz olduğuna inandırmaya karşı bir eğilimi zaten
vardır. Buna bir de toplumdan alınan telkinler eklendiğinde, -iradesini,
aklını, vicdanını kullanmayan pek çok insan- kendini kolaylıkla üzüntüye
bırakır. Üzüntünün içine tam girdiğinde ise, genellikle bu kişiyi, dışarıdan
bir müdahaleyle aklı başında, tutarlı, dengeli bir çizgiye çekebilmek çok zor
hale gelir. Böyle insanlar genellikle üzüntüyü bir hayat şekli olarak
benimserler. Allah'ın gücünü, adaletini, merhametini, sevgisini, dualara
karşılık veren ve herşeyi hayırla yaratan olduğunu düşünmek istemezler. Bunun
yerine sürekli olarak (Allah'ı tenzih ederiz) sözde ne kadar mağdur
olduklarının delillerini düşünüp düşünüp kendilerini daha da üzecek bir hale
sokmayı tercih ederler.
İnsan gerçekten çok acı çekebilir. Ve
bunu dışarıdan bakan insanlar tam olarak anlayamayabilirler. Bu durumun kişiye
verdiği fiziksel ya da ruhsal rahatsızlığın boyutlarını tahmin edemeyebilirler.
Ama her ne olursa olsun, hiçbir konuda çözüm üzülmek değildir. Üzülmek,
herşeyden önce Allah'ın haram kıldığı bir davranıştır. Müminin
yalnızca bu bilgiyi bilmesi, derhal bu tavırdan uzaklaşıp sakınması için
yeterlidir.
Bunun yanında bir insanın kendi kendine şu soruları mutlaka
sorması gerekir:
- Üzülünce, konular çözüme kavuşuyor
mu?
- Üzüntü bana herhangi bir yönden
herhangi bir fayda sağlıyor mu?
- Üzüntüm, hayatımı olumlu yönde
etkiliyor mu?
Bu soruların
hiçbirinin cevabında üzüntüyü makul gösteribilecek bir delil yoktur. Üzüntünün
insana herhangi bir açıdan ve çok küçük dahi olsa, getirdiği hiçbir fayda
yoktur. Üzülmesi, kişinin içerisinde bulunduğu şartların değişmesine hiçbir
etki etmeyen bir tavırdır. Üzüldüğünde, sıkıntılarından kurtulması da söz
konusu olmaz. Üzüntünün, kendisini rahatlatan, konfor ve katkı sağlayan
herhangi bir yönü de yoktur. Ve üzüntü, hiçbir zaman için bir insanın hayatını
olumlu yönde de etkilemez.
Peki üzüntü insana neler yapar?
- Üzüntü
insanı, fiziksel olarak da, manen de sadece tahrip eder.
- İnsanın aklını kapatır, doğru
düşünmesini, olaylara gerçekçi yaklaşmasını, çözüm yollarını görebilmesini
tamamen engeller.
- Kişinin bütün gücünü çekip alır.
Böyle bir insan, fiziksel olarak da, manevi olarak da çok zayıf düşer. Mücadele
edecek, çaba harcayacak gücü neredeyse hiç kalmaz.
- Üzüntü, insanı hızla yaşlandırır.
- İnsanı hasta eder. Böyle bir kimse,
ardı ardınca sürekli olarak yepyeni hastalıklarla karşılaşır. Vücut direncini
kaybeder, bünyesi her türlü rahatsızlığa çok daha açık hale gelir.
- Mutsuzdur. Ve daimi olarak mutsuzdur.
Güzellikler, iyilikler onu mutlu etmeye yetmez.
- Çevresindeki nimetleri göremez.
- Üzüntüyü sevmeye başlar. Sürekli
olarak acılarını, sıkıntılarını düşünüp daha da çok üzülmek ister.
- Üzüntüden kurtulma, üzüntüyle
mücadele etme azmini kaybeder. Her fırsatta kendini üzüntüye bırakmayı bir
hayat şekli haline getirir.
- Yalnızlığı sevmeye başlar. Yalnız
kalıp, üzüntülerini düşünmek, kafasında kurduğu senaryolara hüzünlenmek,
geleceğe yönelik ümitsiz (Allah'ı tenzih ederiz) beklentilere kapılmak,
ağlamak, ona çevresindeki pek çok nimetten daha çekici gelir.
- Yaşama sevincini ve yaşama azmini
kaybeder.
Burada kısaca
özetlenen birkaç detay bile, üzüntünün insana hiçbir fayda sağlamadığını ve tam
aksine hem fiziksel hem de manevi açıdan insanda büyük tahribatlara yol
açtığını açıkça ortaya koymaktadır. Üzüntü çok büyük bir vakit kaybıdır. Faydalı hiçbir
yönü yoktur. İnsanı tahrip eden bir sistemdir. Dolayısıyla
insanın kendisini üzüntüye bırakması çok büyük bir akılsızlıktır. Aynı zamanda
kendi amacına da tam olarak zıttır. Kişinin hedefi, yaşadığı sıkıntılardan
kurtulabilmektir. Üzüntü ise, kurtarmak bir yana dursun, insanı yepyeni
sıkıntılar içine sokan bir başka sıkıntı şeklidir.
Her insanın, üzüntü konusundaki bu
önemli gerçeği görebilmesi son derece önemlidir. Aklını kullanan bir insanın,
kendisine hiçbir faydası olmayan, sadece tahribat yapan, zarar veren, sıkıntıya
sokan bir sistemi güzel görüp kabul etmesi mümkün değildir. Gelenekler, eski
alışkanlıklar, toplumdaki genel tepkiler üzülmeyi her ne kadar makul gösterirse
göstersin, aklı olan bir insan bu telkinlerin etkisinden çıkmasını bilmelidir.
Bir insana vücudunu tamamen
zehirleyecek bir madde verilse, ‘Al bunu iç’ dense, ‘Niye içeyim, bu çok
tehlikeli olur, içmem’ der ve bu maddeden kesin olarak uzak durur. Aksini
yapmanın büyük bir akılsızlık olacağını çok net bir şekilde görür. İşte
üzüntünün de bundan bir farkı yoktur. Nasıl ki insan zehirli bir maddenin
vücuduna, aklına, hayatına vereceği zararı görüp bundan sakınıyorsa, aynı
şekilde üzüntünün de etkilerini görüp, bundan zehirden sakınır gibi
sakınmalıdır.
Allah, üzüntünün tahribatını
insanlara özel olarak göstermektedir. Her insan, bir başkasının kendisine
anlatmasına gerek kalmadan, kendi hayatında üzüntünün zararlı etkilerini açıkça
tecrübe ederek görmektedir. Bu da Allah'ın rahmetinin bir tecellisidir. Yoksa
Allah üzüntüyü haram kıldığını Kuran ayetleriyle insanlara bildirmiştir. Ancak
bu şekilde Allah, insanların aklen ve vicdanen de bu ahlak bozukluğunu farkedip
sakınmaları için onlara bir yol göstermektedir.
Ayrıca insanın neşeleneceği, sevinç
duyacağı, mutlu olacağı o kadar çok şey vardır ki dünyada, bunları görmezden
gelebilmek de mümin için mümkün değildir.Kullarını çok seven, onların tüm
dualarına karşılık veren, sonsuz merhamet sahibi, sonsuz adaletli, sonsuz
akıllı, sonsuz yaratma gücüne sahip ve sonsuz kudretli bir Rabbimiz olduğunu
bilmek ve Allah'a bu bilgiyle gönülden iman etmek, dünyadaki en büyük
nimetlerden biridir. Allah kulları için saymakla
bitiremeyecekleri kadar çok nimet yaratmıştır. Ve Allah güzel huylu olan,
samimi olan kullarını, Kendi rızasıyla, sonsuz cennet hayatıyla ve sonsuz
nimetleriyle müjdelemiştir.
İnsan dünyanın en zor şartları
altında bile olsa –ki bu zorluklar da Allah'ın rahmetinin birer tecellisi ve
hayırla yaratılan imtihan vesileleridir-, bu büyük nimetlerin sevinci, insanın
üzülmemesi, mutlu olması ve ümitvar olması için yeterlidir.
Andolsun, Sebe' (halkı)nın oturduğu yerlerde de bir ayet vardır.
(Evleri)Sağdan ve soldan iki bahçeliydi.(Onlara demiştik ki:)
"Rabbinizin rızkındanyiyin ve O'na şükredin. Güzel bir şehir ve bağışlayan
bir Rabb(iniz var)." (Sebe Suresi, 15)
Çünkü O, ilkin var eden, (sonra dirilterek) döndürecek olandır.
O, çok bağışlayandır, çok sevendir.
Arşın sahibidir; Mecid (Pek Yüce)dir.
Her dilediğini
yapıp-gerçekleştirendir.(Büruc Suresi, 13-16)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder