23 Ekim 2016 Pazar

Gerçek mutluluk ancak Allah’a samimi bir kalple yönelmekle mümkündür

                                 DİĞER ESERLER İÇİN TIKLAYINIZ

İnsanların büyük bir çoğunluğu hayatları boyunca mutluluğu elde edebilme özlemiyle yaşarlar. Kendi mantıklarıdoğrultusunda onlara mutluluk getireceğini düşündükleri her şeyin peşinden var güçleriyle koşarlar.

Büyük bir çoğunluk mutluluğu ve huzuru, arkadaşlarıyla, çeşitli sosyal etkinliklere katılarak, iş hayatında istediği başarıyı elde ederek, okulda başarılı olarak, seyahat ederek, sevdiği işlerle oyalanarak, iyi bir kariyer yaparak, çeşitli bağışlarda bulunarak ve bunlar gibi dünyada kendilerine hedef olarak seçtikleri değerleri kazanarak elde edeceklerini sanır. Oysa mutluluğu, geçici ve çok kısa olan dünya hayatına yönelik amaçlarda arayan insanlar, ne yaparlarsa yapsınlar, hangi yollara başvururlarsa başvursunlar özlemini çektikleri mutluluğa bir türlü kavuşamazlar. Birçoğu hayalini kurduğu mutluluğun, kendi belirledikleri değerlerle kazanılamayacağını göremezler. Hayatları sürekli elde etmeye çalıştıkları mutluluğun peşinde koşarken birden ansızın son bulur. “İstediğim her şeyi elde ettim ama hala mutlu değilim”, “Tüm hayallerime kavuştum, neden mutlu olamıyorum?” “Gerçek mutluluğu yakalamak bu kadar zor mu” diye sorgularlar ama çoğu zaman bu sorunun cevabını bulamazlar.

Oysa ki istedikleri her şeyi elde edip de mutluluğa ulaşamamalarının nedeni çok basittir. Bu sorunun cevabında Allah’ın çok büyük bir sırrı gizlidir. Allah Kuran-ı Kerim’de mutlu olabilmenin sadece samimi bir iman ile, Allah’a derin bir bağlılık, güçlü bir Allah korkusu ve Allah sevgisi ile mümkün olduğunu bildirir. İnsan kendisini, tüm kainatı, geçmiş ve gelecekte var olan her şeyi yaratan Yüce Allah’a yakın olduğunda, Allah’a içten ve samimi bir imanla bağlandığında, Allah o kişiye mutluluğun yolunu açar. Kendisine samimiyetle yönelene Yüce Rabbimiz Allah güzellikle, nimetle, huzur ve mutlulukla karşılık verir.

Allah’ın bir insana vereceği en büyük nimetlerden biri imandır. İman sahibi bir insan, dünyanın bütün nimetlerinden uzak olsa, en büyük zorluklarla imtihan olsa, oluşan tüm şartlar aleyhinde görünse bile, imanın kalbinde oluşturduğu huzur ve mutluluk her şeyin üzerindedir. Allah Kendisine yönelenin kalbine huzur ve dinginlik, ruhuna mutluluk verir. Allah’a yönelmeyen, Allah’ın rızasına yönelik bir hayat yaşamayan bir insanın –kendisi aksini iddia etse dahi – mutlu olması imkansızdır. Allah imtihanın bir gereği olarak böyle bir insana da dünya nimetlerinden verebilir; bu kişi dışarıdan bakıldığında birçok nimet ve güzellik içinde olabilir. Ancak ruhuna sürekli özlemini çektiği mutluluğu yaşatamaz. Allah Kuran’ın Rad Suresi’nin 28. ayetinde “Bunlar, iman edenler ve kalpleri Allah'ın zikriyle mutmain olanlardır. Haberiniz olsun; kalpler yalnızca Allah'ın zikriyle mutmain olur.” buyurmaktadır.

Allah’ın bildirdiği gibi, kalplerin mutmain olması ancak Allah’ın zikri, derin ve coşkulu bir Allah sevgisi ile mümkündür. Mutluluğun samimi imandan başka bir yolu yoktur.

Allah'ın maddeyi varmış gibi gösterme sanatı

                                   DİĞER ESERLER İÇİN TIKLAYINIZ

Allah evreni mükemmel bir düzenle yaratmıştır. Dünyayı ve içindeki her detayı da, bakıldığında güzelliğine hayran olunacak şekilde kusursuz sanatıyla yaratmıştır. Biz bu kusursuzluğun beynimizdeki görüntüsünü görürüz. Dışarıda maddenin aslı vardır fakat biz ancak Allah'ın beynimizde yarattığı görüntüsüyle muhattap oluruz. Teknik olarak tüm dünya bu gerçeği bilir ancak Allah görüntüyü o kadar gerçekçi yaratmıştır ki insanlar herşeyin görüntü olduğunu unuturlar. Ama iman edenler Allah'ın ayettte bildirdiği 'Onları siz öldürmediniz, ama onları Allah öldürdü; attığın zaman sen atmadın, ama Allah attı. Mü'minleri Kendinden güzel bir imtihanla imtihan etmek için (yaptı)...' ( Enfal Suresi, 17) ayetinin bir gereği olarak Allah'ın herşeyi sarıp kuşattığını ve herşeyin, Allah'ın yarattığı bir görüntü olduğunu hiç akıllarından çıkarmazlar.

Bilim adamları, son teknolojinin tüm imkanlarından faydalanarak televizyonu ve görüntü sistemlerini üretmişlerdir. Her türlü araştırma, deney ve gelişime rağmen Allah'ın bize gösterdiği kadar net bir görüntü elde edememişlerdir. Allah'ın yarattığı görüntüde hiç kayma olmaz, netlik bozulmaz, karıncalanma, bulanıklık olmaz. Hatta görüntünün gerçekliğine bizi inandıran hisleri de Allah beraberinde yaratır. Dokunuruz, tadarız, koklarız, zevk alıp mutlu oluruz, yoruluruz. Bu hislerin oluşmasının sebebinin madde olamayacağı açıktır. Maddenin aslına ulaşamadığımız halde Allah'ın bize bu hisleri yaşatması ruhun da varlığının ispatıdır.

Allah samimi iman edenleri ortaya çıkarmak için dünyada bir imtihan ortamı yaratmıştır. Fakat Allah'ın maddeyi gerçekten varmış gibi göstermesi, bir çok insanı yanılgıya düşürmektedir. Bu insanlar bu sebeple dünyaya dalıp Allah'ı unuturlar. İşte samimi iman edenler bu noktada ortaya çıkar. Çünkü iman edenler için herşeyin Allah'ın zihinde yarattığı bir görüntüden ibaret olduğunu bilmek onları Allah'a daha yakınlaştırır. Bu ilimle Allah korkuları, Allah'ın aklını, sanatını kavrayışları dolayısıyla Allah'a yakınlıkları çok artar. Allah inkar edenlerin yanılgılarını bir ayetinde şöyle bildirmiştir:

İnkar edenler ise; onların amelleri dümdüz bir arazideki seraba benzer; susayan onu bir su sanır. Nihayet ona ulaştığında bir şey bulamaz ve yanında Allah'ı bulur. (Allah da) Onun hesabını tam olarak verir. Allah, hesabı çok seri görendir. (Nur Suresi, 39)


22 Ekim 2016 Cumartesi

Akıl kullanmak bir ayrıcalıktır


                                              DİĞER ESERLER İÇİN TIKLAYINIZ
Bazı insanlar, çoğunluğa göre çok daha dikkat çekici şekilde üstün özelliklere sahiptirler. Görenler bu kimselere karşı içlerinde derin bir saygı ve hayranlık duyarlar. Ancak bu hayranlıklarının neden kaynaklandığı üzerinde pek düşünmezler. Dışarıdan bakan kimi insanlar da, bu kişinin doğal olarak böyle üstün vasıflara sahip olduğunu sanırlar. Kişiliğinin ya da fıtratının bu şekilde olduğunu, bu nedenle de hiç zorlanmadan böyle bir beğeni kazandıklarını düşünürler. Oysa ki hayranlıkla izlenen bu kişinin en önemli vasıflarından biri‘akıl kullanması’dır. Sahip olduğu üstünlükler, bu akıl kullanmanın sonucunda ortaya çıkmaktadır.

İnsanların bir kısmı, bir insanın ahlakındaki bu güzelliklerden istifade etmek söz konusu olduğunda memnuniyetle bunu kabul eder. Ama aynı güzelliklerin kendilerinde de oluşması için akıl kullanmaya yanaşmazlar. Bunu çok zahmetli bir çaba olarak görür, bunun yerine‘akıl kullanan kimseleri taklit etmeyi’ tercih ederler. Kuran'da bu kimselerin durumu,“…  Onların çoğu akıl erdirmez.” (Maide Suresi, 103) ayetiyle haber verilmiştir.

Ancak akıl kullanmayıp sadece aklı taklit etmek, ne kişilerin kendileri açısından istedikleri sonucu verir, ne de çevrelerindeki insanlar üzerinde bir beğeni oluşturur. Hazıra konan, ezberci, akıl kullanmaya dayalı olmayan bu model, tam tersine, çoğu zaman insanları olumsuz yönde etkiler. Aklını kullanmadan, sadece aktarıcı konumdaki bir insanın sözleri, çevrede istenen ilgiyi oluşturmaz. Hatta adeta bir hipnoz etkisi yaparak, dinleyenlerin, çok ilgi çekici bir konuda dahi beyinlerinin uyuşmasına ve dikkatlerinin dağılmasına neden olur. Aynı şekilde taklidi olarak yapılan tavırlar da, karşı tarafta rahatsızlık meydana getirir. Bu tavırların, akıl kullanılarak, en uygun, en gerekli ve en isabetli şekilde, en yerinde, çevrede oluşturacağı etkinin en iyi şekilde hesaplanarak, en yeterli miktarda uygulanmamış olması ile, akıl kullanan bir kişinin tavırları arasında büyük bir tezat oluşur.

Akıl kullanmayıp böyle bir stili benimseyen insanların dikkate almadıkları asıl konu ise, akıl kullanmanın bir insan için çok büyük bir nimet, ayrıcalık ve konfor olmasıdır. Akıl kullanmak aynı zamanda çok zevklidir de. Bir insan akıl kullandıkça, hayatının her alanında olabilecek en güzel hayat şeklini elde etmiş olur. Dünyadaki tüm nimetlerden olabilecek en fazla zevki alabilecek bir anlayış kazanır. Herşeyi olabilecek en kısa zamanda çözüme kavuşturur. Ahlakını ve kişiliğini olabilecek en mükemmel hale getirir. Her özelliğiyle çevresinde mutlak bir beğeni ve hayranlık oluşturur. Her sözü alışılmadık, orjinal, ülfet kırıcı, etkili, hikmetli ve insanlara olabilecek en fazla faydayı sağlayacak şekildedir. Tavırlarında ve konuşmalarında rahatsız edici hiçbir detaya rastlanmaz. Her sözünün çevresine yapacağı etkiyi ve bunların risklerini en iyi şekilde hesaplayarak konuşur. Herkesin sevgisini, saygısını, yakınlığını, dostluğunu, güvenini kazanır. Kendisi de sevgiyi, saygıyı, dostluğu en mükemmel şekilde yaşayabilecek bir derinlik elde eder.

Elbetteki isteyen her insanın akıl kullanabilmesi söz konusu değildir. Akıl, ancak iman ile ortaya çıkar. Bir insan Allah'ı ne kadar çok seviyorsa, Allah'tan ne kadar çok korkuyorsa, Allah'ın buyruklarını dünyadaki herşeyden ne kadar üstte tutuyorsa, Allah ona o oranda akıl, samimiyet ve şuur açıklığı verir.

Bu nedenle, özellikle de bu imani gerçeği bilen insanların aklı taklit etmek yerine, gerçekten akıl kullanan bir insan olmaya çok özenmeleri ve bu yönde ciddi bir çaba içinde olmaları gerekir. Bunun bir insan için dünya hayatında olabilecek en büyük nimetlerden biri olduğunun anlaşılması çok önemlidir. Akıl kullanan bir insan ile akıl kullanmayıp sadece taklitçi ve aktarıcı konumunda olan bir insanın hayatı arasında çok büyük farklılıklar vardır. Ancak, aklını açmayan bir insan, içerisinde bulunduğu bu durum dolayısıyla aslında nasıl büyük bir kayıp içerisinde olduğunun farkında değildir. Ancak akıllı bir insan bu kişilerin kaybını fark edebilecek bir şuur açıklığı içerisindedir.

Bu nedenle her insanın, kendisi için, aklını az kullanıyor olabileceği ihtimalini düşünmesi ve bu ihtimale göre aklını çok daha iyi kullanmaya çalışması gerekir. İnsan Allah'a karşı dürüst ve samimi olursa, Allah ona her an her olayda ne yapması gerektiğini; en akılcı sözleri, en akılcı davranışları ilham eder. Kim Allah'a karşı çok samimi olursa, Allah onu çok akıllı kılar. Allah Kuran'da bu gerçeği insanlara şöyle bildirmiştir:

 Ey iman edenler, Allah'tan korkup-sakınırsanız, size doğruyu yanlıştan ayıran bir nur ve anlayış (furkan) verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allah büyük fazl sahibidir.(Enfal Suresi, 29)