27 Ocak 2015 Salı

Müslümanlar hata yaptıklarında da son derece tevekküllü davranırlar



Salih müminler Allah’tan korkan, Allah’ı büyük bir aşkla, derin bir sevgiyle seven, Allah’ın inayeti altında olan müstesna insanlardır. Yalnızca Allah’tan
korkar, yalnızca O’na güvenip dayanırlar. Hayatları boyunca dinin hükümlerini gözetir, Allah’ın beğendiği ahlakı sergiler, hiçbir şart ve ortamda bu ahlakın dışına çıkmazlar. 

Allah’a ve Allah’ın yarattığı kadere büyük bir saygıyla boyun eğen müminler, Allah’ı çok sevdikleri için O’ndan gelen her şeyi kendileri için bir nimet ve hayır olduğunu bilirler, tüm yaşadıklarını sevinç ve neşeyle karşılarlar. Başlarına gelen hiçbir olay karşısında üzüntüye, paniğe, öfkeye kapılmaz, hiçbir zaman itidallerini kaybetmez, her zaman tutarlı ve itidalli tavırlar sergilerler. Hiçbir olay onları kontrolden çıkarmaz. Çok istedikleri bir şeye kavuşamadıklarında ya da çok emek verdikleri bir şeyde bekledikleri sonuca ulaşamadıklarında da itidallerini korur, üzülmez, karamsarlığa, ümitsizliğe kapılmazlar. Hastalandıklarında ya da maddi imkanlarını yitirdiklerinde de imanın neşesini yaşamaya devam ederler. 

Kısacası hiçbir şey Müslümanın moralini bozmaz. Müslüman en olumsuz görünen bir olayda dahi büyük hayırlar olduğunu mutlaka bilir. Öyle ki, hata yaptığında da üzüntüye kapılmaz ve bunda kendisi bir hayır ve hikmet olduğu gerçeğini unutmaz. Hatayı yaptıranın da Allah olduğunun farkındadır ve Allah’ın bu hata ile kendisine bir şey öğretmeyi dilediğini bilir. Allah’ın kendisini cennetine almayı dilediğini umar ve ahlakını daha da mükemmelleştirmek için Allah’ın kendisini eğittiğini düşünür. Allah’ın kendisini denediğini anlar, tevekkül eder ve istemeden yaptığı hatanın da bir kader üzere gerçekleştiğini bilmenin rahatlığını ve huzurunu yaşar. Allah, müminlerin bu mütevekkil ruh hallerini Kuran’da şöyle bildirmektedir:

De ki: "Allah'ın bizim için yazdıkları dışında, bize kesinlikle hiçbir şey isabet etmez. O bizim Mevlamızdır. Ve müminler yalnızca Allah'a tevekkül etmelidirler." (Tevbe Suresi, 51)

Elbette ki yapılan hata yanlıştır, ama esas itibariyle Müslüman için hata da bir hayırdır. Çünkü Müslüman yaptığı hatadan ibret alacak, tövbe ederek Allah’a yaklaşacak, kendi aczini görüp Allah’ın büyüklüğünü ve kudretini bir kez daha kavrayacaktır. 

Bu, yalnızca müminlere has bir teslimiyet halidir. Müminler başlarına gelen zorluklar ya da yaptıkları hatalar karşısında hüzün, stres, panik, korku gibi duygulara kapılmazken, iman etmeyenler aynı rahatlığı asla yaşayamazlar. Örneğin onlar için hata yapmak büyük bir azap konusudur. Hata yapan insan diğer kişilerin gözünde küçük düşeceği korkusuna kapılarak ruhsal çöküntü içine girer. Gerçekten de Allah’tan korkan ve Allah’ın emrettiği güzel ahlakı yaşamayan insanlar arasında hataya asla yer yoktur. Hata yapan insan acımasızca eleştirilir, şevki kırılır ve hatasını düzeltmek için kendisine bir fırsat tanınmaz. Normal şartlarda başkalarının kendisi hakkında ne düşündüğüne çok önem veren ve hata yapmamak için olağanüstü dikkat sarf eden bir insan olmasına rağmen hata yapan ve bu durum karşısında küçük düştüğüne inanan ve hatasından dolayı dışlanan kişinin bütün dengesini sarsılır ve uzun süre toparlanamaz. 
 
Müminlerin arasında ise bu zalimane kuralların hiçbiri geçerli değildir. Hata yapan bir mümin, diğer müminlerin gözünde hiçbir şekilde küçük düşmez. Müminler her insanın aciz olduğunu, kendilerinin de hata yapabileceğini bilirler ve başkalarının yaptıkları hatalardan ibret alarak aynı hataya düşmemek için gayret gösterirler. Hata yapan kişi küçük düşürülmediği gibi, hata yapıp bundan dolayı pişmanlık duyan ve ahlakını düzeltmek için çaba harcayan kişiye sevgi ve saygı artar. Müminler, Allah'ın Rahman ve Rahim olduğunu, çok bağışlayan, çok merhamet eden, çok acıyan, çok koruyan olduğunu bilirler. Allah affedici olandır. Önemli olan müminin yaptığı hatadan ibret alması, bunu bir kader dersi olarak görmesi, tevbe etmesi ve bir daha aynı hatayı yapmamak için samimiyetle gayret etmesidir. Bir ayette Allah şöyle bildirmiştir: 

Ancak kim işlediği zulümden sonra tevbe eder ve (davranışlarını) düzeltirse, şüphesiz Allah onun tevbesini kabul eder. Muhakkak Allah, bağışlayandır, esirgeyendir. (Maide Suresi, 39)


Hz. Musa (a.s.) gibi iman etmek, Hz. Musa (a.s.) gibi Allah'a güvenmek, Hz. Musa (a.s.) gibi Allah'ın yardımından asla ümit kesmemek...


Allah, Hz. Musa (a.s.)'nın bu derin imanına ve Allah'a olan teslimiyetine karşılık, insanların hiç ummadıkları ve hayretle izledikleri bir mucize yarattı:
 Bunun üzerine Musa'ya: "Asanla denize vur" diye vahyettik. (Vurdu ve) Deniz hemencecik yarılıverdi de her parçası kocaman bir dağ gibi oldu.
Ötekileri de buraya yaklaştırdık.
Musa'yı ve onunla birlikte olanların hepsini kurtarmış olduk.
Sonra ötekileri suda boğduk.
Şüphesiz, bunda bir ayet vardır. Ama onların çoğu iman etmiş değildirler.
Ve hiç şüphesiz, senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir. (Şuara Suresi, 63-68)
 İnsanın Allah'ın Kuran'da bildirdiği bu kıssadan alması gereken çok fazla öğüt vardır. Hz. Musa (a.s.)'nın ahlakı, insanların karşılaştıkları zorluk ve sıkıntılar karşısında nasıl bir tavır sergilemeleri gerektiği konusunda önemli bir yol göstericidir. Allah Kuran'ın pek çok ayetinde, kullarına “dua etmelerini; dua edenin duasına mutlaka icabet edeceğini” haber vermiştir. Allah, “samimi iman eden kullarına mutlaka yardım edeceğini” vadetmiştir. “Allah'tan gereği gibi korkup sakınanlara mutlaka bir çıkış yolu göstereceğini” bildirmiştir. “Eğer kalplerinde bir hayır ve güzellik görürse, o kullarına, içlerinde bulundukları durumdan çok daha güzeli ve fazlasıyla karşılık vereceğini” belirtmiştir.
 Kullarım Beni sana soracak olursa, muhakkak ki Ben (onlara) pek yakınım.Bana dua ettiği zaman dua edenin duasına cevap veririm. Öyleyse, onlar da Benim çağrıma cevap versinler ve Bana iman etsinler. Umulur ki irşad (doğru yolu bulmuş) olurlar. (Bakara Suresi, 186)
... İman edenlere yardım etmek ise, Bizim üzerimizde bir haktır. (Rum Suresi, 47)
Ey peygamber, ellerinizdeki esirlere de ki: "Eğer Allah, sizin kalplerinizde bir hayır olduğunu bilirse (görürse) size sizden alınandan daha hayırlısını verirve sizi bağışlar. Allah bağışlayandır, esirgeyendir." (Enfal Suresi, 70)
Allah Kuran'ın her bir ayetini pek çok hikmet ile birlikte yaratmıştır. Şüphesiz ki Hz. Musa (a.s.)'nın ahlakında çok önemli bir sır gizlidir. Allah'a içten bir güven ile güvenen her insan için Allah Katından üstün bir yardım vardır. Allah'a sarsılmaz bir tevekkül ile teslim olup güvenmek, gerçek imanın bir göstergesidir. Ve Allah'a karşı duyulan böyle bir güven, hayatının sonuna kadar müminin kurtuluşudur. Allah bu ahlakından dolayı onu hayatının sonuna kadar koruyacak, her sıkıntıyı ve zorluğu aşmasını sağlayacaktır. Böyle bir insan, hayatı boyunca ne tür engellerle karşılaşırsa karşılaşsın, bunların hiçbiri onun için bir sorun olmayacaktır. Allah'a olan güveni, Allah'ın ona mutlaka çıkış yolunu göstermesiyle sonuçlanacaktır. Çünkü Allah'ın Kuran'da da bildirdiği gibi, “kendini Allah'a teslim eden bir insan, asla kopmayan - sapasağlam bir kulba tutunmuş” gibidir:
 Kim ihsanda bulunan (biri) olarak yüzünü (kendini) Allah'a teslim ederse, artık gerçekten o kopmayan bir kulpa yapışmıştır. Bütün işlerin sonu Allah'a varır.(Lokman Suresi, 22)
Dinde zorlama (ve baskı) yoktur.  Şüphesiz, doğruluk (rüşd) sapıklıktan apaçık ayrılmıştır. Artık kim tağutu tanımayıp Allah'a inanırsa, o, sapasağlam bir kulpa yapışmıştır; bunun kopması yoktur. Allah, işitendir, bilendir. (Bakara Suresi, 256)
 İki topluluk birbirini gördükleri zaman Musa'nın adamları: "Gerçekten yakalandık" dediler.
(Musa:) "Hayır" dedi. "Şüphesiz Rabbim, benimle beraberdir; bana yol gösterecektir." (Şuara Suresi, 61-62)
Yoksa sizden önce gelip-geçenlerin hali başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara öyle bir yoksulluk, öyle dayanılmaz bir zorluk çattı ve öylesine sarsıldılar ki, sonunda elçi, beraberindeki mü'minlerle; "Allah'ın yardımı ne zaman?" diyordu. Dikkat edin. Şüphesiz Allah'ın yardımı pek yakındır. (Bakara Suresi, 214)
 Hz. Musa (a.s.) ve beraberindeki müminler, iki denizin birleştiği yere geldiklerinde, bir taraflarında deniz, diğer taraflarında ise Firavun’un askerleri vardı. O anda, Firavun’un yanındakilerden birisi, Hz. Musa (a.s.) ve yanındakilerin durumuna bakacak olsa, Firavun'un kesin olarak üstün geldiğini ve Hz. Musa (a.s.)’nın artık yapabileceği hiçbir şey olmadığını düşünebilirdi. Nitekim Hz. Musa (a.s.)'nın yanında bulunan; ona ve onun getirdiği hak dine iman etmiş kimselerden bazıları dahi, “Gerçekten yakalandık” dediler.
Oysa bu, Allah'tan bir denemeydi. Firavun'u da, askerlerini de yöneten, yalnızca Allah’tı. Diğer yandan denizin sularına hükmeden yegane güç de yine yalnızca Rabbimiz’di. Allah, Hz. Musa (a.s.)'nın ve ona inananların, Allah'tan başka bir güç olmadığını ve Allah'ın herşeye güç yetirebilecek kudrette olduğunu kavramaları için böyle bir durum yaratmıştı. O anda yapılabilecek hiçbir şey olmadığı fikrine kapılan kimseler ise, gaflete kapılmışlardı. İçlerinde bulundukları o durumdan yalnızca kendi güçleriyle kurtulabileceklerini zannediyorlardı. Oluşan şartlara karşı kendi güçlerinin yetersiz olduğunu gördüklerinde de, “çaresiz” olduklarını sandılar.
Eğer “tüm gücün Allah'a ait olduğu” gerçeğini daha iyi kavramış olsalardı, şartlar ne kadar zorlu olursa olsun, Allah'a sığınıp Allah'tan yardım dileyebileceklerini unutmazlardı. Allah'ın hakimiyetinin ve kudretinin sınırsız olduğunu; dilediğinde Allah'ın, en imkansız gibi görünen olaylara bile çareler yaratabileceğini bilirlerdi.
İşte Hz. Musa (a.s.) o zorlu anda, bu gerçeğin farkındaydı. Bu yüzden de yanındaki bazı kimseler gibi, “yakalandık” demedi. Bu kimselerin gösterdiği tavra karşı çıktı. “Hayır, şüphesiz Rabbim benimle beraberdir; bana yol gösterecektir” dedi. Pek çok insanın paniğe ve korkuya kapılıp, telaşlanacağı bir anda, Hz. Musa (a.s.) Allah'a gönülden bir imanla güvendi. Zahiren hiçbir kurtuluş yolu görünmediği halde o, Allah'ın yardımından asla ümit kesmedi, Allah'ın bir çıkış yolu yaratacağından kesin emin olan bir ahlak gösterdi. Kendisinin hiçbir gücü olmadığını; ancak Allah'ın, dilediği herşeyi yapmaya kadir olduğunu biliyordu. Allah'ın iyileri, gönülden iman edenleri mutlaka koruyacağına; Kendisi’nden yardım isteyene mutlaka bir yol açacağına güveniyordu. İşte bu yüzden, böyle zorlu bir durum karşısında Hz. Musa (a.s.)’nın ilk yaptığı, Allah'a sığınmak, Allah'ın ismini yüceltmek, Allah'a dua etmek ve Allah'ın yardımının çok yakın olduğuna kesin olarak inanmak oldu.
Bu nedenle insan hayatı boyunca nasıl kapsamlı, nasıl benzersiz ve nasıl zorlu sıkıntılarla karşılaşırsa karşılaşsın, Kuran'da bildirilen bu sırrı unutmamalıdır. Allah dilediğinde, denizi ikiye yaran, suları durdurup müminlere geçebilecekleri bir yol açandır. Allah dilediğinde, çok az bir mümin topluluğunu, çok kalabalık ve çok teçhizatlı, güç sahibi topluluklara galip getirendir. Allah dilediğinde, insanların göremediği binlerce melek ile müminlere yardımını ulaştırandır. Allah dilediğinde, insanların basiretlerini bağlayarak müminler aleyhinde hareket etmelerini engelleyendir. Allah dilediğinde, en zorlu hastalıklara şifa verendir. Allah dilediğinde, yaşı geçkin ve kısır da olsa dilediği kuluna çocuk ihsan edendir.
Allah insanların, Rabbimiz'in yaratmadaki sınırsız gücünü kavrayabilmeleri için Kuran'da pek çok örnek vermiştir. Elbetteki Allah tüm olayları, -imtihanın bir gereği olarak- adetullaha uygun yaratmakta, insanların dualarına, onların akıllarının ihtiyarını kaldırmayacak şekilde icabet etmektedir. Ama önemli olan insanın, Allah'ın bu gücünün sınırsızlığını kavrayabilmesi; Rabbimiz’i gereği gibi takdir edebilmesidir. Allah'a olan dualarını bu takdir ve kavrayış doğrultusunda yapmasıdır. Allah'ın samimi bir kuluna mutlaka yardım edeceğinden kesin emin olmalı; asla şüpheye düşmemelidir. Allah dilerse insanı denemek için duaya hemen karşılık vermelebilir. Ya da Allah kişinin içinde bulunduğu sıkıntıyı hemen kaldırmayabilir. Mümin bunda da Allah'ın takdir ettiği pek çok hayır ve hikmet olduğunu bilecek; hayatının sonuna kadar bir an bile şüpheye kapılmadan Allah'a güvenmeye, Allah'a dua etmeye, yardımı Allah'tan istemeye devam edecektir.

8 Ocak 2015 Perşembe

Kuran kolaya yöneltir



Allah, tarih boyunca tüm insanlara doğruyu bulmaları, kesin olan bilgiye ulaşabilmeleri ve güzel ahlakı tanıyabilmeleri için kutsal kitaplar ile bu kitapları onlara ileten ve açıklayan peygamberler göndermiştir. Allah'ın insanlara yol gösterici olarak indirdiği son kitap ise Kuran'dır.

Kuran kıyamete kadar geçerlidir

Kuran'ın kıyamete dek geçerli olduğunu ve korunacağını bilen müminler bunun huzur ve güvenini yaşarlar. Kuran, insanın her hükmünden, her emrinden kesin olarak emin olduğu, vicdanı hür ve rahat bir şekilde, tabi olacağı bir kitaptır. İnsanların böylesine "emin" bir yol göstericisinin olması Allah katından verilmiş çok büyük bir nimet ve rahmettir. Allah, Kuran'ın müminler için önemini bir ayetinde şöyle haber vermektedir:

...Biz Kitabı sana, herşeyin açıklayıcısı, Müslümanlara bir hidayet, bir rahmet ve bir müjde olarak indirdik. (Nahl Suresi, 89)

Kuran'ı kendisine rehber edinen bir insan, yaratılış amacını ve sırlarını, Allah'ın hoşnutluğunu, rahmetini ve cennetini kazanmanın yolunu, cennet ve cehennemde nasıl bir hayat olacağını, en güzel ahlakı ve daha birçok bilgiyi en doğru ve eksiksiz şekliyle öğrenir. Kuran'da herşey açıklanmıştır.

Bir insanın din hakkında sorabileceği ve kendisine başka insanlar tarafından yöneltilebilecek her türlü soru Kuran'da cevaplanmıştır. Allah bir ayetinde şöyle buyurmaktadır:

"Onların sana getirdikleri hiçbir örnek yoktur ki, Biz (ona karşı) sana hakkı ve en güzel açıklama tarzını getirmiş olmayalım." (Furkan Suresi, 33)

Kuran ayetleri ile din hakkında herşeyin bilgisi verilmiştir. Bununla birlikte Allah Kuran'ın indiriliş sebeplerinden birinin de insanların ihtilafa düştükleri konuların açıklanması olduğunu bildirmiştir. Ayette şöyle buyrulmaktadır:

"Biz Kitab'ı ancak, hakkında ihtilafa düştükleri şeyi onlara açıklaman ve inanan bir kavme rahmet ve hidayet olması dışında (başka bir amaçla) indirmedik." (Nahl Suresi, 64)

Ayette görüldüğü gibi Kuran, Allah'a iman eden, salih kullar için büyük bir rahmet ve her konuda yol göstericidir. Allah, Kuran yoluyla bize bilemeyeceğimiz, yaratışının sırrı olan konuları bildirir ve tüm insanları bu bilgilerle uyarır.

Örneğin Kuran'da şeytanın varlığı, özellikleri, amacı, insanlara hangi yönlerden yaklaşabileceği, ne gibi yöntemler kullanabileceği, şeytanın sinsi karakteri ve daha pek çok bilgi verilmektedir. Bunun da ötesinde, bir insanın şeytanın etkisinden nasıl çıkabileceğinin yolu gösterilmektedir. Kuran'da şeytan hakkında anlatılanlar müminler için çok büyük bir kolaylıktır Çünkü bu sayede şeytan gibi sinsi ve kendilerine görülmez yollarla yaklaşan bir düşmana karşı insanlar daima uyanık olurlar.

Kuran, herkesin anlayabileceği bir dile sahiptir

Kuran'ın kıyamete dek geçerli olduğunu ve korunacağını bilen müminler bunun huzur ve güvenini yaşarlar. Kuran, insanın her hükmünden, her emrinden kesin olarak emin olduğu, vicdanı hür ve rahat bir şekilde, tabi olacağı bir kitaptır. İnsanların böylesine "emin" bir yol göstericisinin olması Allah katından verilmiş çok büyük bir nimet ve rahmettir. Allah, Kuran'ın müminler için önemini bir ayetinde şöyle haber vermektedir:

Allah yine bir kolaylık olarak, insanların daha kolay kavrayıp anlayabilmeleri için Kuran'da ayetleri çeşitli şekillerde açıklamıştır. Allah Kuran'ın bu üslubunu ayetlerinde şöyle bildirir:

"Andolsun, Biz onlara bir Kitap getirdik; iman edecek bir topluluğa bir hidayet ve bir rahmet olmak üzere bir bilgiye dayanarak onu çeşitli biçimlerde açıkladık." (Araf Suresi, 52)

"Bak, iyice kavrayıp-anlamaları için ayetleri nasıl çeşitli biçimlerde açıklıyoruz?" (Enam Suresi, 65)

Allah'ın bu hükümlerine rağmen, insanların genel olarak düştükleri önemli hatalardan biri, Kuran'ın her insan tarafından anlaşılır olmadığını düşünmeleridir. Çoğu insan Kuran'ın okunması, anlaşılması ve yaşanabilmesi için uzun yıllar süren bir eğitime ihtiyaç olduğunu zanneder. Bu yargıya varan kişilerin büyük bir kısmı ise bir kez bile Kuran'ı okumamıştır aslında. Veya okumuştur ama anlamayı denememiş, daha başından ayetleri anlamayacağı yönünde kendini şartlandırmıştır. Halbuki Kuran, Allah'ın ayetlerinde bildirdiği gibi apaçıktır. Bu yüzden de samimi olarak Kuran'ı okuyan her insan onu kolaylıkla anlayabilir.Kuran'ın dilinin son derece anlaşılır olması insanlar için çok büyük bir nimettir. Nitekim Allah insanların Kuran'ı rahatlıkla okuyup anlamaları için kolaylaştırdığını bir ayetinde şöyle bildirir:

"Biz bunu (Kuran'ı) senin dilinle kolaylaştırdık, takva sahiplerine müjde vermen ve direnen bir kavmi uyarıp-korkutman için." (Meryem Suresi, 97)

Allah, rahmetinin ve merhametinin bir sonucu olarak, insanların anlayışı için dinini bu kadar kolaylaştırmışken, insana düşen sadece Allah'ın bildirdikleri üzerinde düşünmek ve onları uygulamaktır. Ne var ki, pek çok insan böylesine kolay bir yol varken, zor olanı tercih etmektedir. Kendilerine yanlış yol göstericiler aramakta, yaşamlarının amacını öğrenebilecekleri, ebedi kurtuluşlarına vesile olacak Kuran'dan uzak yaşamaktadırlar.

Kuran tek hidayet rehberidir

Kalpleri tatmin bulmuş olarak Allah'a bağlanan halis müminler, Kuran'ın hüküm ve hikmet sahibi olan Rabbimizden gönderilmiş bir hidayet rehberi olduğunu bilirler. Allah Kuran'ın "müminler için bir öğüt ve sinelerde olana bir şifa" (İsra Suresi, 82) olduğunu bildirmiştir.

Kuran ayetleri ile insanın aklında oluşabilecek sorular ve şüpheler tamamen ortadan kalkar ve insan kendisi için en uygun olan ahlakı ve yaşam biçimini öğrenmiş olur. Bu nedenle Kuran, kendisine uyanlara manevi bir şifa ve iyileşme sağlar.

Şu çok önemli bir noktadır: Allah insanları İslam fıtratını yaşadıkları takdirde mutlu, huzurlu, aklen ve bedenen sağlıklı olabilecekleri şekilde yaratmıştır. Allah'ın ayetinde bildirdiği gibi, Kuran insanları karanlıklardan aydınlığa çıkaran yegane hak Kitap'tır:

"Bu bir kitaptır ki, Rabbinin izniyle insanları karanlıklardan nura, O güçlü ve övgüye layık olanın yoluna çıkarman için sana indirilmiştir" (İbrahim Suresi, 1)

Allah'ın kitabının nuruna uyanlar, yol göstericiliğine tabi olanlar, -Allah'ın dilemesi ile- dünyada ve ahirette daima kolaylıklarla karşılaşacak ve güzel bir hayat yaşayacaklardır.



Kamil iman sahibi bir mümin... Nasıl bir Allah inancına sahiptir?



Allah'tan başka bir ilah olmadığını,

 Herşeyi yaratanın ancak Allah olduğunu,

 Her işi evirip çevirenin Allah olduğunu,

 Tüm kalplerin ancak Allah'ın kontrolünde olduğunu,

 Allah'ın herşeyi sarıp kuşatan oluğunu,

 Kaderi belirleyen olduğunu,

 Herşeye gücü yeten ve dilediğini yapan olduğunu,

 Herşeyden haberdar olduğunu ve herşeyi işitip gördüğünü,

 Herşeyin üzerinde gözetici ve koruyucu olduğunu,

 Gaybı bildiğini,

 Hiçbir şeye ihtiyacı olmadığını ve bütün eksikliklerden uzak olduğunu,

 Doğurmamış ve doğurulmamış olduğunu,

 Şaşırmayan ve unutmayan olduğunu,

 Mülkün tek sahibi olduğunu,

 Herşeyin tek varisi olduğunu,

 Daima diri olduğunu,

 İzzet ve şerefin tek sahibi olduğunu,

 Daima üstün ve galip gelen olduğunu,

 En güzel isimlerin sahibi olduğunu,

 Hüküm ve hikmet sahibi olduğunu,

 Kullarına şahdamarlarından daha yakın olduğunu,

 Kalplerinden geçirdikleri en ufak şeyi dahi bildiğini,

 Gizlinin gizlisini bilen olduğunu,

 Sonsuz adaletli olduğunu,

 Merhametlilerin en merhametlisi olduğunu,

 Kullarına karşı çok bağışlayıcı olduğunu,

 Kullarını çok seven olduğunu,

 Tevbeleri kabul eden olduğunu,

 Samimi duaya karşılık veren olduğunu,

 İyiliğin ve şükrün karşılığını fazlasıyla veren olduğunu,

 İnsana herşeyi öğreten olduğunu,

 Uyarıp korkutan olduğunu,

 Ölüleri dirilten ve hesap gününü yaratan olduğunu,

 Dinine yardım edenlere dünyada ve ahirette yardım eden olduğunu,

 Vaadinin hak olduğunu,

 İnkarcılar için cehennemi ve müminler için de cenneti yaratan olduğunu bilen bir Allah inancına sahiptir.

NASIL BİR ALLAH KORKUSUNA SAHİPTİR?

 Yalnızca Allah'tan korkup yine yalnızca O'ndan sakınır.

 Allah'tan başka hiçbir şeyden korku duymaz.

 Allah'tan güç yetirebildiğince çok korkar.

 İmanı ve Allah korkusunu kalbe yerleştirenin Allah olduğunu hisseder.

 Bu korkuyu sadece zorluk ve çaresizlik anlarında değil, her an yaşar.

 Allah'ın sinelerin özünde olanı ve gizlinin gizlisini bilen olduğunu unutmaz.

 Kimsenin görmediği yerde de Allah'ın gören olduğunu her an hatırlar.

 Hesap vereceğini bilerek hareket eder.

 Haram ve helallere titizlik gösterir.

 Yaptığı herşeyin temeli bu korku üzerine kuruludur.

 Yapılan her işte Allah'a yönelip döner.

 Tek cezalandıranın Allah olduğunu bilir.

 Allah'ın makamından, tehdidinden ve cehennem azabından korku duyar.

 Daha önce gelip geçenlere Allah'ın verdiği azapları unutmaz.

 Saygı dolu, içi titreyen ve şiddetli bir Allah korkusuna sahiptir.

NASIL BİR İMANA SAHİPTİR?

 Yalnız Allah korkusuna ve Allah sevgisine dayalı,

 Yalnızca Allah'a ibadet ettiren,

 Allah'ı herşeyin üzerinde tutmayı sağlayan,

 Allah'tan başka İlah aramayan,

 Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmayan,

 Herşeyin Allah'tan olduğunu bilen,

 Allah'ın her zaman onun yanında olup, yaptıklarını gördüğünü bilen,

 Hayatının her anında asıl hedefini, 'Allah'ın rızasını kazanmak' olarak belirleyen,

 Tüm hayatı Allah için yaşamayı gerektiren,

 Allah'ın sınırlarını titizlikle korumayı sağlayan,

 Allah'ın karşısında acizliğini çok iyi bilmesini sağlayan,

 Allah'ın ayetlerine gönülden boyun eğici bir tavır sağlayan,

 Sadece Allah'a güvenip dayanmayı sağlayan,

 Yardımın ancak Allah'tan olduğunu kavratan,

 Daima Allah'ı anmayı sağlayan,

 Kuran'a kuvvetle bağlanmayı getiren,

 Allah'a asla nankörlük ettirmeyen,

 Kıyamet gününe kesin bir bilgiyle iman ettiren,

 Ahiretin varlığına kesin olarak inandıran,

 Dünya hayatına aldanmayı engelleyen,

 Gelecek endişesini ortadan kaldıran,

 Her işte bir hayır olduğunu her an hissettiren,

 Her işte Allah'a yönelip dönmeyi sağlayan,

 Sahip olunan tüm özelliklerin Allah'tan olduğunu unutturmayan,

 Allah'a, hükümlerine ve elçilerine gönülden bir itaat sağlayan,

 Şeytanın etkisine izin vermeyen,

 Her an vicdanın sesiyle hareket etmeyi sağlayan,

 Katıksız, sadece Allah'a yönelmiş bir ruh hali veren,

 Sadece Allah'ı ve inananları dost edinmeyi sağlayan,

 Allah'a yakınlaşmak için çok şiddetli bir çaba harcatan,

 Allah'a her an şükredici olmayı sağlayan,

 Her güçlüğe sabredebilecek, kesinlikle yılmayan bir kararlılık veren,

 Üstün bir ahlak kazandıran,

 Gösterilen mümin alametlerinde süreklilik sağlayan,

 Takvada yarışıp öne geçiren bir imana sahiptir.

NASIL BİR KADER ANLAYIŞINA SAHİPTİR?

 Herşeyin bir kader ile yaratıldığını,

 Doğumdan ölüme kadar her olayı, Allah'ın bir kader üzerine yarattığını,

 Her olayın ancak Allah'ın takdir ettiği zamanda gerçekleşeceğini,

 Allah'a karşı kalbi tam tatmin bulmuş olarak bağlanmak gerektiğini,

 Gönülden boyun eğici olmanın makbul olduğunu,

 Allah'ın tüm zamanları tek bir an içinde gördüğünü,

 Katıksızca sadece Allah'a teslim olmanın gerekliliğini,

 Her ne yaparsa yapsın sonucu belirleyecek olanın Allah olduğunu,

 Allah'a tam bir teslimiyet gösterdiği takdirde asla mahzun olmayacağını,

 Allah'ın yarattığı her görüntüden razı olması gerektiğini bilir.

 Başına gelen herşeyin Allah'tan olduğunu bildiği için;

    heyecana kapılmaz.

    üzüntü ya da sıkıntıya düşmez.

    paniğe kapılmaz.

    umutsuzluğa düşmez.

    sıkıntı ve stres yaşamaz.

    endişeli bir ruh haline girmez.

    kızgınlık duymaz.

    "keşke" demez.

    ani ve aşırı tepkiler vermez.

    ölüm karşısında üzüntü duymaz.

    elinden gidene ve kendisine isabet edene üzülmez.

NASIL BİR DÜŞÜNCE YAPISINA VE NASIL BİR AKLA SAHİPTİR?

 Kuran'ı gereği gibi, iyice düşünen.

 Herşeyi Kuran mantığıyla değerlendiren.

 Herşeyi pozitif düşünen.

 Vicdanın yönlendirdiği şekilde hareket eden.

 Herşeyi kaderde Allah'ın takdir ettiği şekilde meydana geldiğini bilerek düşünen.

 Her olayın ardında gizlenen hayır ve hikmeti görmeye çalışan.

 Ayakta iken, otururken, yatarken, her an daima Allah'ı düşünen.

 Allah'ın varlığını ve yaratışındaki sanatını derin derin düşünen.

 Öncelikli olarak Allah'ın dikkat çektiği konuları ve iman hakikatlerini araştırıp, düşünen.

 Sorularının cevaplarını sadece Kuran'dan bulan.

 Aksamalar karşısında çözümü hep Kuran'da arayan.

 Daima dinin lehine düşünen.

 Vesvese geldiğinde şeytandan olduğunu düşünüp, Allah'a sığınan.

 Müminler hakkında hüsn-ü zanla düşünen.

 Başkalarının ihtiyaçlarını düşünebilen.

 Aciliyetli konuları tespit edip onlara öncelik verebilen.

 Hak ile batıl arasında Kuran'a uygun kıyaslar yapabilen.

 Temiz bir akıl ile düşünebilen.

 Kendi yaratılışını düşünen.

 Kıyameti düşünen.

 Hesap gününü düşünen.

 Cenneti ve cehennemi düşünüp öğüt alan.

 Kendisine yöneltilen öğütleri iyice düşünen.

 Kendi nefis muhasebesini iyi yapabilen bir akıl ve düşünce yapısına sahiptir.

NASIL BİR SEVGİ ANLAYIŞINA SAHİPTİR?

  Allah'ı herkesten ve herşeyden fazla sever.

 Müminlere olan sevgisi Allah'ın rızasına dayalı bir sevgidir.

 En çok sevdiği kişiler, Allah'ın rızasını kazanmaya en çok çaba harcayan, en takva olduğunu umduğu kişilerdir.

 Dünya hayatının süslerine karşı tutkulu bir sevgi hissetmez.

 İşlediği hayırların karşılığında Allah'ın sevgisi dışında hiçbir karşılık beklemez.

 Allah'a ve elçisine karşı başkaldıranlara karşı asla bir sevgi duymaz.

 Bir şeye karşı duyduğu sevgi ve ihtiyaç, o konuda fedakarlık göstermesini engellemez.

NASIL VE NELER HAKKINDA KONUŞUR?

 Allah'ı en güzel isimleriyle tesbih eder.

 Sözün en güzelini söyler.

 Gelecekte olacak bir olay için her zaman için "Allah dilerse" anlamındaki "İnşaAllah" kelimesini kullanır.

 Allah'ın sanatını yansıtan her güzelliği gördüğünde "MaşaAllah" diyerek Allah'ın şanını yüceltir.

 Allah'ın en hoşnut olacağını umduğu sözü söyler.

 Konuşmalarında ayetleri hatırlatarak konuşur.

 Hikmetli konuşur.

 Kısa, özlü ve anlaşılır konuşur.

 Boş ve yararsız konuşmalar yapmaz.

 İhtiyaca yönelik konuşur.

 Yalan söz söylemez.

 Anne ve babasına karşı "öf" bile demeyecek kadar saygılı konuşur.

 Yumuşak söz söyler.

 Konuşmalarıyla karşı tarafa güvenilir olduğunu hissettirir.

 Olabildiğince samimi, sade, içinden geldiği gibi konuşur.

 Gizli konuşmalardan kaçınır.

 Söylediği sözün ne anlama gelebileceğini bilerek ve iyi düşünerek konuşur.

 Öğüt vererek konuşur.

 Bir eve girdiğinde önce Kuran'da belirtildiği gibi "selam" sözünü söyler.

 Cahillerle karşılaştığında onlarla cahilce söze dalmaz, "selam" diyerek geçer.

 İftira içeren bir söz söylemez.

 Ve bu tarz konuşmalara katılmayarak, onurlu olarak geçer.

 İyi ve güzel tavırları teşvik edecek ve kötü davranışlardan kaçındıracak şekilde konuşur.
 Sesinde orta bir yol tutar, bağırarak konuşmaz.

 Ağzından çıkan her sözden sorumlu olduğunu bilir.

 Boş ve gereksiz amaçlar için yemin edip durmaz.

 Konuşmalarında kimseyi ayıplayıp, kötülemez.

 Dedikodu yapmaz.

 Vicdanı harekete geçirecek etkili sözler söyler.

NASIL VE NELERE DUA EDER?

 Herşeyde Allah'a dönüp yönelerek,

 Yalnızca Allah'a dua ederek ve yalnızca O'ndan yardım dileyerek,

 Allah'ın her duaya icabet eden olduğunu bilerek,

 Allah'ın şahdamarından daha yakın olduğunu ve her düşündüğünü anında duyduğunu bilerek,

 Allah'ı en güzel isimleriyle tesbih ederek ve bu isimlerinin anlamlarını derin derin düşünerek,

 Dua ederken Allah'tan istekte bulunma konusunda sınır koymayarak,

 Duanın bir şekli olmadığını, Allah'ın rızasını kazanmak için yapılan her hareketin bir dua olduğunu bilerek,

 Dua etmek için özel bir mekan ve yere gerek olmadığını, her zaman, her yerde dua edilebileceğini bilerek,

 Allah'a karşı olabilecek en saygılı şekilde dua eder.

 Sadece sıkıntı ve ihtiyaç içindeyken değil, bolluk ve nimet içerisindeyken de dua eder.

 Dualarının arkasından verilen nimetlere nankörlük etmez.

 Duası samimi ve içtendir.

 Allah'a yalvara yalvara, için için dua eder.

 Gösteriş için dua etmez.

 Korku ve umut taşıyarak dua eder.

 Kendisi için olduğu kadar hatta daha da fazlasıyla peygamberler ve diğer müminler için de dua eder.

 Müminlerin sağlığı, güvenliği, rahatı, zenginliği ve gücü için dua eder.

 Allah'a yakınlaşmak, başarılı olmak, din ahlakını en iyi şekilde yaşayabilmek ve güzel ahlakta sabır gösterebilmek için dua eder.

 Dünyada ve ahirette Allah'ın en güzelini vermesi, nimetlerini artırması için dua eder.

 Hiç kimsenin müminlere zarar verememesi için dua eder.

 Kuran'da yer verilen peygamber dualarını kendisine örnek alır.

 Dualarının sonunda "gerçekten hamd alemlerin Rabbi olan Allah'ındır" (Yunus Suresi, 10) diyerek Allah'ı tesbih eder.



4 Ocak 2015 Pazar

OLAYLARIN BATINİ YÖNÜNE BAKMAK

  

Bazı isanları yanıltan konulardan biri, karşılaştıkları olaylarda ‘zahirin’ etkisinde kalıp; olayları dış görünüşüne göre değerlendirmeleri, ‘batıni’ yani; gizli hayır ve hikmetlerini görmeyi unutmalarıdır. Bu kişiler bir hata olarak kendilerini Allah’tan bağımsız hissettikleri için, olayları da kendilerinin yönlendirdiğini düşünür ve sürekli üzerlerinde bunun gerilimini yaşarlar. Allah’a güvenme ve O’nu vekil edinmenin konforundan uzak, sıkıntılı, zorlu ve stresli bir yaşam sürerler. Sadece iyi bir okul, düzgün bir iş, güzel bir aile, hatırı sayılır bir kariyer elde etmek için çalışıp, bunları elde ettiklerinde de kaybetmemek için sürekli efor sarf ederler. Elbette ki bir kişinin kendi hayatının akışına dair yapacağı faaliyetler, okuyacağı okullar, seçeceği tercihler üzerinde düşünmesi, plan yapması son derece doğaldır. Fakat bunu yaparken asıl yaratılış amacının Allah’a kulluk olduğunu unutmaması gerekmektedir.

Allah Her An Bizimledir 

Samimi iman eden bir insan, hayatı ile ilgili aldığı kararlarda tek mutlak gücün Allah’ın olduğunu bildiği için her şeyin O’nun kontrolünde olduğunu düşünerek hareket eder. Allah, Müzzemmil Suresi’nin 7. ayetinde ‘Gündüz, senin için uzun uğraşılar vardır.’ diye bildirmiştir. Hepimizin günün akışı içerisinde zaruri olarak ilgilenmesi gereken işleri vardır. Ancak bizim için mühim olan tüm bunları yaparken Allah’ın her an bizimle birlikte olduğunu unutmadan her anımızı şuur açıklığıyla yaşamaktır.

Gün içinde yaşadığımız her olay, hissettiğimiz duygular, konuşulan her cümle daha biz doğmadan belirlenmiş bir kader üzerinedir. Beynimizin içinde duyduğumuz her ses,  gördüğümüz her görüntü, meydana gelen her konuşma, insanların ağızlarından çıkan her kelime, kaderde Allah’ın dilemesiyle önceden yazılmış ve konuşulmuştur. Batın gözüyle baktığımızda çevremizdeki insanların aslında müstakil bir kişiliği yoktur, hepsi Allah’ın birer tecellisidir.

Bu nedenle Müslümanlar kınayanın kınamasından korkmaz, sadece Allah’ın rızasını, rahmetini, cennetini kazanmanın gayretinde olup, bunun heyecanını sürekli kalplerinde yaşar, her yerde hakkı ve doğruyu savunurlar. Her zaman ölçüleri Allah’ın hidayet rehberi kıldığı Kuran-ı Kerim’in emir ve tavsiyeleridir. Zira ‘Başkaları ne der’ gibi zihni boş yere meşgul eden kuruntular, insanın enerjisini alıp bitiren zaman kayıplarıdır. Allah Kuran’da ‘Onlar boş ve yararsız konuşmalardan yüz çevirirler’ diye bildirmiştir. Bakara Suresi’nin 269. ayetinde ise ‘Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp-düşünmez.’ diye buyrulmuştur. Ayetlerde de belirtildiği gibi önemli olan aklı lüzumsuz düşüncelerden arındırmak, vicdanı ve aklı temiz tutmaktır.

Allah, Sad Suresi, 30. ayetinde Hz. Süleyman (a.s.) için ‘O, ne güzel kuldu. Çünkü o, (daima Allah’a) yönelip dönen biriydi’ diyerek gerçek Müslümanın her işinde Allah’a dönmesi, tüm dikkatini Allah’a yöneltmesi gerektiğini anlatmaktadır. Gerçekten de dikkat tam olarak Allah’a verildiğinde, o kişinin hayatına bereket, güzellik gelir. Bu şekilde kişinin vicdanı son derece rahat olur, mutlu yaşar.

Müminler Allah’a Yakın Olmak İçin Çaba Harcarlar

Yüce Allah’ı tanımanın, kavramanın ve O’na imanda derinleşmenin bir sınırı yoktur. Bir insan Yüce Allah’a yakın olmak ve O’nu daha iyi tanımak için ne kadar fazla çaba harcarsa, ne kadar fazla düşünürse, imanı, aklı ve Allah korkusu o derece güçlenir. Bu nedenle Allah yolunda hizmet etmek için büyük çaba harcayan ve O’na yakınlaşmak için derin tefekkür eden müminler, Allah’tan çok korkan ve Allah’a bütün kalbiyle bağlı olan insanlardır. Müminlerin Allah’ın hükümlerini uygulama konusunda gösterdikleri titizlik ve vicdanlarını kullanma konusunda gösterdikleri hassasiyet O’nun sevgi ve rızasını kazanmak ve O’na yakınlaşmakta en etkili tek yoldur. Nitekim Yüce Rabbimiz iman edenleri Zatı’na yakınlaşmaya Kuran’da şöyle davet etmektedir:

Ey iman edenler, Allah’tan korkup-sakının ve (sizi) O’na (yaklaştıracak) vesile arayın; O’nun yolunda çaba harcayın, umulur ki kurtuluşa erersiniz.” (Maide Suresi, 35)

Allah Aşkıyla Yanıp Tutuşanlar ‘La İlahe İllAllah’ Diyerek Yaşarlar

Müslümanlar Allah’ın her yeri inayetiyle sarıp kuşattığının bilincindedirler. Bu ruh hali dünyada insanın sahip olabileceği en büyük nimetlerdendir. Kalplerinde ve zikirlerinde ‘maşaAllah, elhamdülillah, inşaAllah’ sözleri vardır. Her baktıkları yerde, her konuştukları insanda, gün içinde karşılaştıkları küçük büyük her olayda Allah’ın ayetlerini görür, Allah’ı anarlar. Yürekleri Rabbimiz’e adeta kenetlenmiştir. Böylesine Allah’a düşkün bir insan hayatının her aşamasında Allah’la beraberdir. Karşılaştığı her olayda ‘acaba Allah benim için imtihan olarak ne yaratacak’ diye düşünür. Nasıl bir tavır gösterirsem Allah benden razı olur, bunun hesabını yapar.

Bu bakış açısı, Müslümanın sürekli salih amellerde bulunmasına vesile olur. Allah, Fetih Suresi’nin 29 ayetinde ‘Belirtileri, secde izinden yüzlerindedir’ diyerek samimi Müslümanların iç dünyasının dış görünüşlerine yansıdığına dikkat çeker. Dolayısıyla böyle samimi iman edenlerin yüzlerinde nur, üzerlerinde müthiş bir heybet, vakar, asalet olur.

Allah’ın Sonsuz Büyüklüğünü ve Kudretini Düşünmek Olayların Batıni Yönünü Kavramayı Kolaylaştırır

Yüce Allah, insanların Kendi büyüklüğünü kavrayabilmeleri için evrendeki düzeni sayamayacağımız kadar çok detayla birlikte yaratmıştır. Kuran’da Yüce Allah bu gerçeğe , “... sizin gerçekten Allah’ın herşeye güç yetirdiğini ve gerçekten Allah’ın ilmiyle herşeyi kuşattığını bilmeniz öğrenmeniz için” (Talak Suresi, 12) ayetiyle dikkat çekmektedir. Yüce Allah’ın aklı, ilmi ve kudreti sonsuzdur.

Allah sonsuz kudretini ve ilmini mevcut olan her varlıkta gösterir. İnsan vücudunun her detayındaki mükemmellikte, çiçeklerin görünümlerindeki, renk ve kokularındaki güzellikte, gökyüzünün ve kainatın ihtişamında, gezegenlerin yörünge düzeninde, denizlerin derinliklerindeki balıklarda ve aklınıza gelecek her şeyde açıkça görülen düzen ve mükemmellik, Allah’ın varlığının ve sonsuz gücünün çok açık delillerindendir. İşte Yüce Allah’ın sonsuz gücüne ve aklına verilebilecek sonsuz sayıdaki örneklerden bazıları:

➫ İnsana göre “sonsuz” olan, Rabbimiz’in ilmiyle belirlenmiş ve bitmiştir.

➫ Yüce Allah, insanın hiç bilmediği ve sahip olduğu sınırlı akılla anlamakta güçlük çekeceği pek çok şey yaratmaya kadirdir.

➫ Dünyada biz kullarına verdiği ucu bucağı belli olmayan her şeyin hazineleri O’nun Katındadır.

➫ İnsanlık tarihinin başından bugüne kadar milyarlarca değişik insan tipi, milyarlarca değişik parmak izi yaratmıştır ve eğer dilerse bu kişilerden sonsuz sayıda daha yaratabilir.

➫ Yüce Allah bizim görmediğimiz birçok alemi ve varlığı da yaratmaktadır. Örneğin Kuran’da varlıkları bildirilen melekler ve cinler farklı boyutlarda yaşayan varlıklardır. 

➫ Rabbimiz sonsuz sayıda evren, sonsuz sayıda varlık, sonsuz sayıda mekan yaratmaya güç yetirendir. Dahası her birini birbirinden çok daha farklı özelliklerle yaratabilir. Nitekim ahirette cenneti ve cehennemi yaratacaktır. Cennet ve cehennem bizim dünyada alışık olduğumuzdan çok daha farklı bir yaratılışta olacaktır.

Sadece birkaç örnekle sınırlandırdığımız konuları müminler sürekli olarak düşünürler. Yüce Allah’ı ve yaratma sanatındaki üstün aklı ve ilmi tefekkür ederler. Bu şekilde Yüce Allah’ın gücü ve büyüklüğünün sınırsızlığını her şeyin O’nun dilemesiyle istediği anda gerçekleştiğini kavrarlar. Yüce Allah’ın, ilminin sonsuzluğunu düşünmek ve O’nun kadrini hakkıyla takdir edebilmek müminlerin Yüce Allah’a yakınlaşmasındaki en büyük vesilelerden biridir. Bu ise olayların batıni yönünü kavramayı kolaylaştırır. Kuran’da Rabbimiz’in sonsuz gücü şöyle bir ayetle haber verilir:

Allah... O’ndan başka ilah yoktur. Diridir, kâimdir. O’nu uyuklama ve uyku tutmaz. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. İzni olmaksızın O’nun Katında şefaatte bulunacak kimdir? O, önlerindekini ve arkalarındakini bilir. (Onlar ise) Dilediği kadarının dışında, O’nun ilminden hiçbir şeyi kavrayıp-kuşatamazlar. O’nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp-kuşatmıştır. Onların korunması O’na güç gelmez. O, pek Yücedir, pek büyüktür. (Bakara Suresi, 255)






İNSAN İMTİHAN OLMAKTADIR



Mümin, karşılaştığı her olayı Allah'ın özel olarak, imtihan kastıyla karşısına çıkardığını bilmeli, Allah'a tevekkül etmeli ve O'nun rızasına uygun olan en güzel tavrı göstermelidir.

Her şeyi hikmetle yaratan Allah tüm evreni insanın hizmetine vermiştir. Rabbimiz, Güneş Sistemi'nden atmosferdeki oksijen oranına, etinden sütünden faydalandığımız hayvanlardan suya ve daha nicelerine kadar kainattaki tüm varlıkları insanın yaşamına hizmet edecek şekilde yaratmıştır. Bu gerçek ortadayken, insan hayatının bir amacı olmadığını düşünmek, büyük bir cehalet olur. Elbette insanın bir yaratılış amacı vardır ve Allah bu amacı şöyle açıklar: 

"İnsanları yalnızca bana ibadet etsinler diye yarattım." (Zariyat Suresi, 56)

İnsanların sadece az bir kısmı bu yaratılış amacını kavrar ve buna uygun olarak yaşar. Allah, dünya üzerindeki yaşamımızı, bu amaca uyup uymadığımızı denemek için yaratmıştır. Allah'a gönülden kulluk edenlerle, O'na isyan edenler bu dünyada Allah'ın imtihanı neticesinde ortaya çıkacaklardır. İnsana verilen tüm imkanlar (bedeni, duyuları, malları.) bu imtihan içindir. Bir ayette Allah şöyle buyurur:

"Şüphesiz Biz insanı, karmaşık olan bir damla sudan yarattık. Onu deniyoruz. Bundan dolayı onu işiten ve gören yaptık." (İnsan Suresi, 2)

İnsanın dünyadaki vazifesi, Allah'a ve ahirete iman etmek, Allah'ın Kuran'da bildirdiği şekilde güzel ahlak sahibi bir insan olmak, Allah'ın sınırlarını korumak ve O'nun hoşnutluğunu kazanmaya çalışmaktır. Allah'ın emirlerini hangi insanların yerine getireceğini ancak yaşadığımız bu dünya hayatındaki imtihan neticesinde görebileceğiz. Allah, insanlardan gerçek ve samimi bir iman istediği için, insan yalnızca "iman ettim" demekle derin bir imana ulaşmış sayılmaz. İnsan, Allah'a ve O'nun dinine gerçekten iman ettiğini, şeytanın, kendisini saptırmak için göstereceği büyük çabalara rağmen doğru yoldan dönmeyerek göstermelidir. İnsan, inkarcılara uymayacağını, kendi nefsinin tutkularını Allah'ın rızasına tercih etmeyeceğini de ispatlamalıdır. Bunu ise karşısına çıkan olaylara karşı gösterdiği tepkilerle ortaya koyacaktır. Allah, dini kabul eden insanın karşısına sabretmesi gereken bazı zorluklar çıkaracak, bunlara karşı gösterdiği tavırlarla onu imtihan edecektir. Bu gerçek, bir Kuran ayetinde şu şekilde izah edilir: 

"İnsanlar, (sadece) "İman ettik" diyerek, sınanmadan bırakılacaklarını mı sandılar?" (Ankebut Suresi, 2)

Allah, Kuran'ın başka bir ayetinde iman ettiğini söyleyenleri sınayacağını şöyle bildirmektedir: 

"Yoksa siz, Allah, içinizden cehd edenleri (çaba harcayanları) belirtip-ayırt etmeden ve sabredenleri de belirtip-ayırt etmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?" (Al-i İmran Suresi, 142)

Allah'ın Kuran'da bildirmesine rağmen iman eden bir insanın karşılaştığı zorluklara şaşırması elbette doğru olmaz. Bu zorluklar günlük hayatın sanki sıradan gibi gözüken problemleri de olabilir, ilk bakışta büyük bir felaket gibi gözüken olaylar da. Mümin, tüm bunların hepsine imtihan gözüyle bakmalı, Allah'a tevekkül etmeli ve O'nun rızasına uygun olan tavrı göstermelidir. Bir ayette, müminlerin karşılaşacakları zorluklardan şöyle söz edilir: 

"Andolsun, Biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele." (Bakara Suresi, 155)

Sadece zorluklar değil, dünya hayatındaki nimetler de Allah'ın birer imtihanıdır. Allah, verdiği her nimetle beraber insanın Kendisine şükredici olup olmadığını dener. İnsan, hem zorluk anlarında hem de nimetler içerisindeki rahatlık anlarında daima alemlerin Rabbi olan yüce Allah'a şükredici olup, O'nun emirlerini yerine getirmelidir.